31 Mart 2022 Perşembe

Aklımda deli sorular

 

                                                






   Göz doktoru neden gözlük kullanır? İnstagramda bir yorumda bir kadın diyor ki "artık gözlük kullanmadan çok güzel her şeyi görüyorum. "Yorumda "peki doktorunuz neden gözlüklü" çok hoşuma gitti. "Doktor ameliyatı yaparken ya da günlük hayatta neden gözlüklü neden kendine üç odaklı kadına taktığı gözlükten takmaz." diye sorgulamaya başladım. Birden aydınlanma geldi. 

       Acaba dedim dişçilerde karşı olduğu kendisine uygulanmasını istemediği neler var. Biraz araştırdım. Bazı dişçiler implantı kendilerine uygulamak istemiyorlarmış. Ya da dolgu maddesinin içinde kurşun olduğundan yanlış anlamadıysam.

     Bazı hastalarda da  estetik kaygıyla  canlı sağlam dişlerini kestirenler. Ya da bir daha diş işi ile uğraşmayayım tümünü çekin ne yapılacaksa yapın diyenler var.

       Aslında dişçilikte temel felsefe hastanın dişini korumak sonuna kadar. En iyi diş güzel çirkin hiç farketmez insanın kendi dişi. Sağlık ve ilerde o dişleri kullanmak açısından. 

      Arkadaşımla telefonda bu konuyu aktardım. Doktorlar üzerinden yıllar geçmeden teknolojiyi kabul etmezler. O zaman biz insanlar denek mi oluyoruz. 

      Bir gün önce dişçide üst dişlerimin protez provası vardı. Eski doğal dişlerimi unutmuştum. Uzun yıllar proteze 2006dan beri alışmıştım. Doktorum nasıl buldunuz dedi. İlk halimi düşündüm "çok yakınım dişlerini gösterme güzel değil" dediğini anımsadım. Cevap olarak da    "insanın doğal haliyle alay edilmez gülmek için daima nedenim var." Dişçim "üst dişlerin önde güzel bir gülümsemen var. Bu hali yakıştı". dedi. Demek ki bakış açısı kişiden kişiye değişiyor. Belki de dişler  yapılınca bir farklılaşma oluyor. Ben de dışarıdan bakan bu işi bilen kişi olarak tercihi ona bıraktım.           İnsanın ilk doğal haline yapılan müdahaleler ve ona güzel olmuyor diyen yargılamalar arasında yapılan protezler ve bugün hayata bakış tarzım. İnsanı ve kendimi anlamaya çalışırken yakın çevremdeki insanların benim doğal halimi yargılamasına  neden izin verdim. Bugünkü gözle bakınca. Ah dedim ben insanları  güzel, çirkin ve  iyi diye  yargılıyor muyum? Sen onlara bu hakkı neden veriyorsun. Sen kendini tanımıyor musun? Bugün aydınlanma yaşadım. İçimdeki "iyilik ve vicdanı erteleyeyim" dedim. Ama ben bir insandım okuyan sorgulayan hayatı yorumlayan insan. Biz beş kardeşiz ben ortan çocuk. Hep insanı anlamaya çalışarak dengede bulunmaya çalışan bir insan oldum. Peki bunu ne derece başardım. Bende bilmiyorum.

        İyi nedir? benim için iyi olan bir başkası için kötü olabilir peki vicdan nedir?

        Donanımlı insan nedir? Kendini yetiştirmiş sorgulayan insan bir işi yapacak yetkinliğe gelmiş insan.

        İçimdeki vicdana bazen kızsam da olsun insani yönüm, büyümüş anne baba yönüm.

         Bazen çocuk kalmak istiyorum. içimden geldiği gibi konuşmak duygularımı yalın açık ortaya koymak.

         Bazen dış dünyaya kendimi açıyor, bazen kapatıyorum.

         Bazen temkinli, bazen dalgalı sularda coşuyorum.

         Görünenin arkasındaki görünmeyeni bilmek, sorgulamak hoşuma gidiyor. 

        Kendim olurken yaşamıma anlam katmaya çalışıyorum.


15 Mart 2022 Salı

Ankara sanat fuarı

                                                  


       Sanat fuarına gitmek için iki gün önce evden kaçtım.  Aslında kaçma değil de çıkmak diyecektim. Bir tanıdığın kedisi çatıya kaçmış oradan çağrıştırdı. Kediler damlara mart ayındayız. Ben de sanat fuarına gitmek için evden çıktım. Kar, kış, soğuk, savaş, ağrı sızı derken zihni boşaltmak renklerin dünyasına dalmak... Dışarısı bana iyi geldi. Elinin hamuru ile paletleri ellerine alan, kadın ya da erkek demeden dünyamızı kendi düşlerinde nasıl göründüğünü anlatan tablolar, heykeller ile ben de düş dünyasında kayboldum. Keşke bu sıralar kendi bedenime yatırım yapmasaydım. Hoşuma giden tabloları alsaydım. Bazı sanat galerilerinde belki daha sonra bulabilirim. Bolca heykel fotoları çektim. Her birini memleketimin parklarında görmek ne güzel olurdu. Sanat eserleri altında yürümek ya da müzede ziyaret etmek, yapan kişi ile konuşmak. Sizi etkileyen etkenler ne demek? Yaratıcılığınızı neye borçlusunuz belki bir gün neden olmasın.

          Bazı fotoğraflar çok kalabalık olduğu için yarım oldu.                                             Yaşanılır bir dünya için sanat.  

                                                                       




                         Yaşadığımız kentleri güzel anlatmış



                                                Nermin Alpar


                                                  Tuba Demetriou





Duvarı oyup içine duvar halısı yerleştirmişler ilginç bir tasarım
                               


Tren yolu ve havadaki tellerin karmaşıklığına bayıldım. Hayatın                                                  karmaşası gibi geldi.

                                              Onur Arıkan

14 Mart 2022 Pazartesi

Orada bir köy var uzakta

 

     Ben köyümü özledim.

     Bazen hayatın farklı yönünü yakalayabilmek mümkün mü?          Sevgili deep bir önceki yazımda  "köy fotosu neden koymadın?" diye sormuş. Ankara'nın çiğdemleri ile ilgili eski yazımı not etmiştim. Bu yazın sonuna ekleyeyim.

                                                    











                     Ankara'nın bozkırına yakışan baharı müjdeleyen bir bitki. İlk karşılaşmamız yıllar önce Ahlatlıbel'de ormanın içinde yürüyüş esnasında karşıma çıktı. Daha sonra mor rengiyle beraber Karaşar Köyü gezmesinde karların arasında gölette kış günü önümde belirdi.

        Köyde ki evin bahçesinde görünce çok sevindim. Onu görmek için dağlara  ya da ormana gitmeme gerek yoktu.

         Biraz araştıralım bakalım.

        Çiğdem türlerinden Crocus ancyrensis, Ankara'ya özgü endemik bir türdür.   Kışı toprağın altında geçiren soğanı, karların erimesiyle birlikte Şubat-Nisan ayları arasında sarı çiçekler açar. Genel olarak Çiğdemler 1000-1600 m rakımlarda görülen, çok yıllık, yumrulu, sarı ya da mavi çiçekli otsu bitkilerdir. Çiçekler geceleri ya da kötü havalarda kapanır. Toprak altında üst üste iki soğanı bulunur. Üstteki küçük soğan bu senenin, alttaki içi boş olan ise önceki yılın soğanıdır. İlk yıl soğanda depolanan besinler ertesi seneki soğanın yaşamasını ve diğer yıl filizlenip baharda yeni bir bitki oluşturmasını sağlar. Soğanda depolanan su ve besinler soğanın üzerini kaplayan ağsı mantar tabakası tarafından korunur. Bitkinin sahip olduğu nektar, böcekler ve kelebekleri çekerek tozlaşmanın gerçekleşmesini sağlar.

         Köye gidip dağlarda yürüyüş yaparken  her yerin kurak ve bozkır olduğu yerde sarı rengiyle kayalıklarda ağaç kovuklarında karşıma çıkınca beni mutlu ediyor. Tıpkı çok sevdiğim arkadaşım ya da dostuma kavuşmuşum gibi. Ya da her türlü zorluğa rağmen kendi ayakları üzerinde duran insanlar vardır birden zor zamanda kaldığınızda yanınızda belirir. Onu görünce bir sevinç dolar yüreğiniz.  Çok şey beklemez sadece güzel tatlı sözler. O iltifatları alsa da utanan insanlar vardır ya. İşte çiğdem Ankara çiğdemi böyledir. Sabırlıdır on ay toprağın altında yeni yumru soğanları yetiştirmek için bekler. Yeryüzüne çıkmak için sabretmeyi öğrenmiştir. Sonra bir bakarsınız bozkırda kuru çimenler arasında başını uzatmıştır size  seslenir. "Hey orada birileri var mı beni ezme aman dikkat et. Bahar geliyor beni gördün mü?" Ay kıyamam sana seni görmek için doğaya bakmaktayım. İyi ki varsın." derim.

          Sabah önce kar ile uyandım. Martın on yedisi baharı beklerken karla karşılaştım. Şimdi güneş açtı.

       Çiğdem çiçeğini düşününce, fotoğraflarına bakınca güneş aklıma geliyor. İçimi ısıttığını bilmek bana huzur veriyor.

!7 Mart 2021 yazısı

14 Mart Tıp Bayramı kutlu olsun.


9 Mart 2022 Çarşamba

Benim Bedenim Benim Kararım

                                     ÇAY EŞLİĞİNDE CANLI BİR ARŞİV 3

                                           “Benim Bedenim, Benim Kararım”





  

      Bu akşam 20.00 de Sinopale8 kapsamında   Sinop Bienalinde Çay eşliğinde canlı arşiv 3 te Sinop bienali 5 te yapılan "Benim Bedenim Benim Kararım" performansı değerlendirilecektir.

      İleri dönüşüm adlı yazımda söz etmiştim.

      Benim Bedenim Benim Kararım adlı yazımda kadın cinayetleri üzerine Şehir tiyatrolarından oyuncu, yönetmen  Hülya Karakaş'ın yazıp yönettiği performansta rol almıştım. Gün geçmiyor ki gazetelerden okuduğumuz ya da televizyon haberlerinde rastladığımız acı ve üzüntü dolu yaşamların sona ermesini izlemekten kahroluyorum.

     Dün kendime bir hediye vermek istedim. Hava güzeldi. Köye gittim. Çiğdemler açmış doğa uyanmıştı.

      Geçen yıl bu konuda yazı yazmıştım Ankara'nın çiğdemi 

       Sobayı yaktım, biraz yürüyüş yaptım. Zihnimi boşalttım. Temiz hava alıp zihnimi yeniden resetledim. Bazen insan sakinlik istiyor, günlük hayatın rutini değişsin. 

      Galiba sanatla uğraşmak bir kitap ya da şiir okumak, tiyatro, sinema opera veya bale  izlemek  ya da müzik dinlemek yaşama bakış açımı değiştiriyor.

        Pandemide en iyi ilaç.




4 Mart 2022 Cuma

İnsanın kalbi gibidir hayat

                                                            







                                   Son günlerde Ankara

  Şubat ayı bitti mart başladı bir şey başlamaya görsün. Ardı arkası geliyor. Kış bitti zannederken dün gece yağan kar ve bu gece ve yarın karlı hava. Mart kapıdan baktırıyor kazma kürek değil ama doğalgaz yaktırıyor. Ben mi ne yapıyorum. Diş göz, derken sağlık işleri bir yanda bir yanda iç karartan havalar. Kendimi yenilemek zamana yenik düşen bedenin canlandırılması. İhmal edilen ertelenen sağlık sorunlarına çözüm üretmek.

        Pandeminin başında korkudan evden çıkamazken daha sonra torunların okullarının geçen yıl bu zamanlar olmaması evde olmaları süreci. Şimdi okuldalar okul çıkışı beş ile annelerinin geliş saati belli olmuyor. Dünür ile beraber bakmamız. Ağırlık dünürde evden çıkmak için vesile oluyor.

       Torunların evine erken gidip bilgisayar ve tv kumandasını saklıyorum. Önce sohbet sonra ders sonra eğlence. Torunların sohbeti "Ama daha dün konuşmuştuk." İlkokul bire giden küçük torun "bugün okulda yeni bir şey olmadı. "Derste ne görüyorsunuz" "aynı şeyler" diye verilen cevaplar. Sohbetin olmadığı yalnızlık. Küçük torun okumayı öğrendi. Çocukluğuma gidiyorum. Kimse bana ders çalış demezdi. Oturur kendi dersimi çalışırdım. Büyük torun sorumluluğu yerine getiriyor. Odasına çekilip ders ardından sanal alemde oyun. Küçük torun söylenileni yazmada eksikliği var. Ama okuması bir hoşuma gidiyor ki. O bile büyüdü diyorum.

        Köye de uzun zamandır gitmedim. Orası da benim için değişiklik oluyordu. Kışın uzun sürmesi. Sağ göz kataraktın kontrolünden sonra sol gözün akması ve göz kesesi ameliyatına kısa sürede ertesi gün karar vermem (28 yıl önce başarısız bir ameliyat ve sürekli akan göz vardı.) o arada diş tedavisine başlamam. İyi ki başlamışım köprü altından gelen sinyaller baharı bekletmeden doktoru dinlemem iyi oldu. Bir yanda ameliyat bir yanda diş. Kışı çıkartmaya çalıştım. Gözün birinde lens, birinde tüp, (bir ay sonra çıkarılacak ) dişler protez eskiyi tamir ederken meğerse çalışan organlarımız ne kadar değerliymiş.

     Nefes almak için havalar ısındı tekrar yürüyüş yapayım diyordum havalar  tekrar soğudu. Karda yürümek de güzel! Hep bir şeyler sekteye mi uğruyor anlayamadım.

      Televizyonda korona ile ilgili esnekleşen kararlar bir yanda diğer yanda hastalık devam ediyor. Yakın arkadaşlarım ağır bir şekilde korona geçiriyorlar. Buradan acil şifalar. kimseyle görüşemiyoruz insana hasret kaldık. Dijital dünya sıktı. Film izle, sanal aleme bak, alışveriş yap yemek ev işleri bitmeyen döngü. Bugün kendim için ne yaptım? sorusunu sorarken televizyondan izlediğimiz savaş.

       Kozlarını paylaşırken ülkeler geride acı göz yaşı bırakırlarken savaşa hayır demek ne derece etkili. Yine de savaşa hayır. Üniversite iki ya da üçüncü sınıftaydım. Şiddet ve ölüm konulu araştırma yapmıştım. Kabil  Habil'i neden öldürdü. Kardeş kardeşi neden öldürür? daha ilk insan tarihte ilk kan akıtılması yaşanmış. Nedeni ne olursa olsun insanın diğer insanı öldürmesi çok acı. Bize öğretilen değerlere ne oldu neler oluyor. Okudukça araştırdıkça insanın diğer insana yaptığı zulmü gördükçe sevgi nerede? neden böyle oluyoruz. Kiev'e çok gitmek istemiştik. Bombalar patlıyor diye vaz geçmiştik. Şimdi ise neredeyse Kiev kalmayacak. Bir yazarın dediği gibi karanlık savaş. Galibi kim? Bir yanda bombalar, yıkılmış binalar, kadınlar ve çocuklar sivillerin yaşadığı acılar. Akan kanlar, cesetler. Diyorum ki akıl girsin işine çözüm en mantıklı şekilde en kısa süre içinde üretilsin. 

       Zeytin yasasında yapılan yönetmelik değişikliği zeytinliklerin kalbine hançer gibi saplandı.

        Eski yazılarımdan mart ayında neler yapmışım diye karıştırdım doğaya tutunmak , duvardaki çatlak, bu bahar bir başka olmalı ile bahar yazılarına bir dönüp okudum. Bu yıl mart gelmeden ay çiçek tohumları ekildi. Çıkmaya başladılar. Balkona alacağım havalar ısınsın diye beklemekteyim. Dayanamadım kış biterken ocakta çuha alırdım yeni aldım. Balkona çıkınca renkli bir şeyler göreyim.

          Zamansız açan çiçekler gibiyim umudum doğada.


Ne okuyoruz? Babamın Tenekeleri Zehra Konukman'ın ilk kitabı

                                                                                                                                            ...