Yeni aldığım tırnak çiçeğim.
Günlerin birbirine benzediği zamanların yabancısı olurken hayatın gelgitleri bir yanda. Zaman o kadar hızlı geçiyor ki mayıs ayının da sonuna gelmişiz.
Havalar iyice ısındı ancak evlerin içi ısınmadı. Evde hırka ile oturup hele öğlen yürüyüşe ya da alışverişe çıkıyorsan ayağında yazlık ayakkabı ve kısa kol. Dışarıda sütçünün korna sesi. Bugün acaba hangisi gelecekti. Evde yumurta bitmiş. Başka salatalık, domates ne kadar çabuk bitiyor. İnşallah bu öğlene yetecek salata yapacak malzeme vardır.
Bloğun üstündeki fotoyu değiştireyim derken işleri allak bullak ettim. İlk önce fotoğraf küçüldü. Şimdi de okuma listem kayboldu. Okuma listesini nasıl tekrar getiririm bilemiyorum, deniyorum olmuyor. Neyse bugün tekrar geri geldi. Daha yazıyı yayımlamamıştım.
Yalnızlığı sevmeye mi başladım bilmiyorum. Sanki hep böyle yaşıyoruz gibi. Günlük ritim belli. Ev toplama sonra yemek var mı? Malzeme var mı? Bugün ne yapsam. Kime telefon açsam. Hangi yazıyı yazsam. Konu ne olmalı? Yürüyüş yapsam mı? Kaç bin adım oldu. Dün yedi bin yedi yüz adımdı. Bugün kim ne yazmış? Torunlara bakmaya ne zaman gideceğim? Yanlarından ayrıldıktan sonra bile özlemeye başlıyorum. Balkondaki çiçekler hangi aşamada. En son çiçekçiye hangi çiçek gelmiş. Tırnaklar yeni çıkmış. (Dayanamadım gidip aldım.) Üç renk var. Kırmızı pembe ve beyaz. susuzluğa dayanır. Ayrıca dallarından kopar ek saksıya. Ağaçlarda yeşil elbiselerini giydi.
Uzun zamandan sonra balkona arkadaşım geldi. Camları açıp sohbet ettik. Yüz yüze olmayan sohbetlerin yüz yüze tadı da farklı oluyor. İnsan hasret kalmak kötü.
Bir yandan yaşamı sorgulamaya devam. Bahar geldi. Her yer yeşerdi. Balkon, teras, bahçe, parklar çiçeklendi. Seviyorum baharı sanki yeniden doğmuş gibi oluyorum.
Ankara ile ilgili daha önceki yazıda paylaştığım yazım ile ilgili güzel bir gelişme daha oldu. Oğlum Ankara yazısının şarkısını yaptı. Almanlarda beğenmiş. Haziran ayında albümde olacakmış. Azıcık heyecan sardı. Şarkı sözü yazarı olmak ayrı bir duygu.