26 Mayıs 2021 Çarşamba

Son günlerde mayıs ayı

                                      



                                Yeni aldığım tırnak çiçeğim.
                                                      

        Günlerin birbirine benzediği zamanların yabancısı olurken hayatın gelgitleri bir yanda. Zaman o kadar hızlı geçiyor ki mayıs ayının da sonuna gelmişiz.

       Havalar iyice ısındı ancak evlerin içi ısınmadı. Evde hırka ile oturup hele öğlen yürüyüşe ya da alışverişe çıkıyorsan ayağında yazlık ayakkabı ve kısa kol. Dışarıda sütçünün korna sesi. Bugün acaba hangisi gelecekti. Evde yumurta bitmiş. Başka salatalık, domates ne kadar çabuk bitiyor. İnşallah bu öğlene yetecek salata yapacak malzeme vardır.

       Bloğun üstündeki fotoyu değiştireyim derken işleri allak bullak ettim. İlk önce fotoğraf küçüldü. Şimdi de okuma listem kayboldu. Okuma listesini nasıl tekrar getiririm bilemiyorum, deniyorum olmuyor. Neyse bugün tekrar geri geldi. Daha yazıyı yayımlamamıştım.

       Yalnızlığı sevmeye mi başladım bilmiyorum. Sanki hep böyle yaşıyoruz gibi. Günlük ritim belli. Ev toplama sonra yemek var mı? Malzeme var mı? Bugün ne yapsam. Kime telefon açsam. Hangi yazıyı yazsam. Konu ne olmalı? Yürüyüş yapsam mı? Kaç bin adım oldu. Dün yedi bin yedi yüz adımdı. Bugün kim ne yazmış? Torunlara bakmaya ne zaman gideceğim? Yanlarından ayrıldıktan sonra bile özlemeye başlıyorum. Balkondaki çiçekler hangi aşamada. En son çiçekçiye hangi çiçek gelmiş.  Tırnaklar yeni çıkmış. (Dayanamadım gidip aldım.)  Üç renk var. Kırmızı pembe ve beyaz. susuzluğa dayanır. Ayrıca dallarından kopar ek saksıya. Ağaçlarda yeşil elbiselerini giydi. 

      Uzun zamandan sonra balkona arkadaşım geldi. Camları açıp sohbet ettik. Yüz yüze olmayan sohbetlerin yüz yüze tadı da farklı oluyor. İnsan hasret kalmak kötü.

         Bir yandan yaşamı sorgulamaya devam. Bahar geldi. Her yer yeşerdi. Balkon, teras, bahçe, parklar  çiçeklendi. Seviyorum baharı sanki yeniden doğmuş gibi oluyorum.

         Ankara ile ilgili daha önceki yazıda paylaştığım yazım ile ilgili güzel bir gelişme daha oldu. Oğlum Ankara yazısının şarkısını yaptı. Almanlarda beğenmiş. Haziran ayında albümde olacakmış. Azıcık heyecan sardı. Şarkı sözü yazarı olmak ayrı bir duygu.

15 Mayıs 2021 Cumartesi

Hep yirmi üç hep yirmi üç niye?








                                           


 

        Bir kırılma, yeni bir kapıdan giriş, yeni bir başlangıç, dönüm noktası. Yaşarken belki bir süreçti. Şimdi o yaşlara bakınca çok özel olaylar güzel olaylar ard arda gelmiş.

         Evlilik, çok özel bir durum bekarken birden bakmışsın evli olmuşsun. Birken iki. Yalnız yaşarken pek de yalnız sayılmam ev arkadaşlarım vardı. "Haydi evlenelim" dedik evlendik.

           Diğeri hamileyim sarı saçlı mavi gözlü bir çocuğum olsun diye dua ettim. (Cinsiyeti önemli değil. Sağlıklı olsun.) dedim. Sarı saçlı olmadı ama çok tatlı (saçlar şimdi röfleli) akıllı kızım oldu. 

          Üniversite bitti. İş peşindeyim. Psikoloji bölümünden mezun. Ne yapılabilir. Öğretmenliğe dilekçe verdim. Kırıkkale'nin bir mahallesi. Cumhuriyet Lisesi Felsefe öğretmeniyim. Birde orta okullarda türkçe dersine giriyorum.  Gidişim dört araç dönüşüm dört araç. En erken dersim on buçuk ona bile bazen taksi ile yetiştiğim günler. Bir yaşında çok tatlı bir kızım var artı hamileyim. Ben yollarda koşturuyorum. Okulda hamile bir arkadaş var. Yerinden kalkamıyor. Ben Ankara'dan geliyorum. Yol yanlış hatırlamıyorsam altmış sekiz km. Şu an bile nasıl başardığıma hayret ediyorum.

           Öyle günler oluyor elimi kaldıramazken canım bir şey istemiyor. Kızım "Anne torunlara bakmaya gelecek misin?" deyince kuş olup uçuyorum. O zaman diyorum ki  kalkabiliyorsam diğer nedenler (kendime neden yaratmam lazım) için neden olmasın. Okullar açıkken torunları okullarına bırakabiliyorsam demek ki enerjim var. Kendim için bir başkası için  ya da bir başka neden için niye olmasın.

         Evet sayılar insan yaşamında önemli güzel bir başlangıç niye hatırlanmasın. Doğum yapmışım. Sezaryandan çıkmışım. Ameliyat olalı altı saat olmuş. Bir elimde serum kızı emziriyorum. Sonra onu aldılar odaya. Annemler memleketten gelecek saçımı maşaladım, makyaj yaptım saçımada kırmızı kurdele bağladım. Annem benim için üzülüyormuş. Makyajımı ve saçımı görünce inanamadı. 

         Eşime bu yazıyı yazarken bir bölümünü okudum. "Benden bahsetmemişsin" dedi. O gece evde misafir vardı. Beni gördükten doğum sonrasında eve gitmiş. Bütün bulaşıkları yıkamış. Birde bugünü anlatan not yazmış. 

         Ankara'da karlı bir gece hastane yatağımda Hacettepe Hastanesi'nin en üst katındayım. Gece kızı emzirmişim. Ankara karlar altında akşamın ışıkları yanmış. "Şimdi benim kızım mı" oldu diye düşünmekteyim. Bir kırılma bir değişim yeni bir kapı değil de ne bu? Gerçekten çok özel bir durum.

          Yaz gelmiş bahçeye papatya domates ekmişim. Kızım altı aylık onu koltuğumun altına sıkıştırmışım. Otları temizliyorum. Yan komşum Yılmaz Amca ışıklar içinde uyusun o dönem Selçuk Yöndem'in de kayınpederi en son haberim yok. Ama bir oyunda karısını görmüştüm. Arada sırada bahçede görürüz. Iraz diye kızının küçüklüğünü bilirim. Yılmaz Amca anneme "Maşallah kızınız hala bebeklerle oynuyor." Galiba uzaktan gözü mü görmedi. Ama methetmeyeyim kızımda taş bebek gibi. Annem "O yapma bebek değil canlı bebek"  demişti.

          Oğlumu Rıdvan Ege Binnaz Ege Hastanesi'inde  şimdi Ufuk Üniversitesi oldu orada doğum yaptım. Bir eylül ortası hava sıcak ben cam siliyorum. Bir yandan da perde yıkıyorum akşam üstü sancılarım başladı. Giderek beş dakikaya düştü. Şehir dışında oturuyoruz. Hastaneye araç bulup gelmemiz bayağı geç oldu. sancılarımın şiddeti biz hastaneye gidesiye kadar daha da arttı.   Doktorlar  "Bir yandan ıkınma rahim patlar." diyor. Sancı gelince mecburen ıkınıyorum. Doktora haber verildi. Doktoru ameliyat var diye getirdiler. O dönem hastane  normal doğumu almıyor sezaryan diye alıyor  Doktor zor yetişti. O geldiğinde suyum geldi. Doktor önlüğünü değiştirmeye vakti olmadı. İkinci bir önlüğü üstüne geçirdi. Oğlum dayanamayıp zorlu yollardan geçerek dünyaya geldi. Neden zorlu yol diyorum. Doğduğunda mor renk doğdu ve ağlamadı.  Neyse asırlar gibi geçen dakikalardan bana öyle geldi. Bir ağlama sesi. Ve çok şükür. Meğer doğum esnasında kordon boynuna dolanmış nefes alamamış. Sonra benle ilgilendiler. Sabaha karşı bir çocuk ağlaması hastanede başka çocuk yok. Kalkıp bakayım dedim. Dün gibi hatırlıyorum. Kırmızı bir leğen benim oğlanı yıkıyorlar. Meğerse bebeği ilk gördüğümde doğum hali temizde duruyordu. Oğlumun hala hayat mücadelesi  Almanya'da devam etmekte.

           Bu arada bu satırları yazarken sütçünün kornası çalıyor "Gidip süt alayım." dedim. Bayramda gelmemişti. Aslında marketten aldım. bereketli oluyor. Yoğurt yapıyorum. Keşke inmez olsaymışım. Asansörle dönüyorum yanımda cep telefonu yok. Birden asansör bizim katta durdu ve kapı açılmadı. Aman tanrım sesimi duyuramıyorum. Asansör çift kapı. Alarma, telefona basıyorum. Apartmanda sanki kimse yok. İmdat diye bağırıyorum yok kimse yok duyan yok  Bayağı uzun bir süre oldu eşim son anda duydu. Bu sefer açacak kimse yok. Anahtar yok. Ama kesin yarım saat kalmışımdır. Neyse kurtuldum. Ama çok da strese girdim. Nedense kurtulduktan sonra elim ayağım boşaldı.

         Bazı sayılar gerçekten özeldir. Unutulmaz. Yeri ayrıdır. O yüzden ben hep yirmi üçümde kaldım.

(Tıpkı Cumhuriyetin ilanı Orada da 1923 var. Ve çok özeldir. Yeniden doğan Türkiye'nin temellerinin atıldığı özel yıldır. )

         

         

            

13 Mayıs 2021 Perşembe

Papatya güzelliğinde

                                                      


         Bir iki gündür düşünmekteyim. Yeni blog yazısının konusu ne olsun. Aklımda yaşlılık geçiyor. Tamam onu da yazacağımda "beni benden alan kır çiçekleri papatyalar üzerine yazmalıyım." diye düşünmekteyim. Kahvenin fotoğrafını çekmekle uğraşırken yanına çiçek koyayım dedim. "Hangi çiçeği koysam" diye düşünürken tohumdan çıkan kır papatyalarından dayanamayıp az biraz kopardım. Hemen suya koydum. Şu anda da masamın üzerini süslüyor.

       Bazı çiçekler benim için gerçekten özel kır çiçekleri mi yoksa tohumdan ya da fideden ektiğim çiçekler mi? Her ikisinin yeri ayrı. saksıda tohumdan çıkan çiçekler ayrı güzel. Ama petunyalarda ayrı. O renklerin güzelliği kelimelerle anlatamam. Her sene gider aynı çiçekleri alır gelirim. Sanki bir tören misali. Çiçekçide  petunyalar gözüme ilişir. Balkona girince kokusunu hissederim. Kaktüs sevgim de bu sene arttı. En azından su istemezler. Yazın evde ölmezler. Geçen yıldan kışın dondan kurtarabildiğim sardunyalar sanki kocaman top olmuşlar. Gelir gider bakar dururum.

        Yaş konusuna gelelim. Geçenlerde torunları bahçeye indirdim. O arada bir komşu geliyor. "Bak yaşlı teyze geliyor Deniz" deyince "Anneanne sohbet edersiniz" dedi. "Ben yaşlı mıyım? Sen benim anneannem olduğuna göre tabii ki yaşlısın "diyen Deniz'e ne cevap verilir.

       Seksenli yıllardan tanıdığım arkadaşla telefonda konuşuyoruz. Bir arkadaştan bahsediyor. Afrika'da sekiz su kuyusu açtırmış. Dokuzuncu kuyu için çalışıyormuş Ya yetmiş yaşında diyorlar. "Evet dedim "Eskiden yaş yetmiş iş bitmiş." derler. Şimdi hiçte öyle değil. Peki sen kaç yaşındasın altmış üç, ben kaç yaşındayım altmış iki. Off çok yaşlanmışız. Eğer işe sayı olarak bakarsak yaşlı. Ama ruh genç kız. Olsun ya bel fıtığından ve sağ menisküsten akşamları zor uykuya dalıyorum. Bazen ağrı kesici alıyorum. Yine de her yaşın güzelliği ayrı.

      Bu güzellikler neler bir bakayım.

       Güzellikleri düşündüm aklıma ilk önce bir şey gelmedi. 

      *Bu yaşa kadar gelebilmek,

       *Torunlarımı görmek,

        *Sağlıklı olabilmek, kronik rahatsızlığı olmamak. (Burun tıkanıklığı, bel fıtığı, menisküsü saymıyorum.)

         *Hayatı sevmek, mutlu olmak için çiçek, tohum ile uğraşmak, yazı yazmak, fotoğraf çekmek, resim yapmak.

        *Yaşamın zorlukları ile baş edebilmek,

          *Pratik olmak, mutfağa girince yaratıcı olmak.

         Liste uzayacak. en iyisi burada keseyim. 

          Arkadaşımdan limon aldım. Yirmi altı kilo. Dışarısı sıcak. Ne yapabilirim? hepsini buz dolabına koydum. Aklıma İtalyanların limonçellası yani limon likörü geldi. Fakat alkolü az olmuş. Beğenmedim. Yasak bitince alıp içine katayım. Birde limonata yaptım. Bol c vitamin şekeri az. İçine iki ya da üç portakalda kattım. hem rengi hem tadı ayrı güzel.

          Bugün sabahtan bayram görüşmeleri tebrikleri vardı. Saçımı maşaladım. Makyajımı yaptım. En güzel kıyafetimi giydim. Görüntülü görüşmelere hazırdım. Bir yıldır spor kıyafetler. Şimdi bakkala gazete almaya giderken değişik değişik giyiniyorum. Eşortmandan kurtuldum. 

         Papatya güzelliğinde, limonata tadında bayram olsun.







                                                 
                                                   


                     Evin çiçeklerinden bir demet. Üstüne tıklarsanız daha güzel oluyor.

         

8 Mayıs 2021 Cumartesi

Annem

 

                                                


              ÇOCUKLUK


Affan Dede'ye para saydım,
Sattı bana çocukluğumu.
Artık ne yaşım var, ne adım;
Bilmiyorum kim olduğumu.
Hiçbir şey sorulmasın benden;
Haberim yok olan bitenden.

Bu bahar havası, bu bahçe;
Havuzda su şırıl şırıldır.
Uçurtmam bulutlardan yüce,
Zıpzıplarım pırıl pırıldır.
Ne güzel dönüyor çemberim;
Hiç bitmese horoz şekerim!


Cahit Sıtkı TARANCI


      Bu sabah dilimde ve zihnimde bu şiirle uyandım. Çocukluk günleri ile beraber annemde yanımda olacaktı. Biliyorum ki sadece anılar ve hatıralar var. Ne çocukluğa dönebilirim. Ne de annemi görebilirim. Ne de sesini duyabilirim. Meğerse ne kıymetliymiş o günlerimiz. Varlığı yetiyormuş. Kavga etsek te annemle. "Ben anneme gidiyorum." demek ne güzelmiş. Atlayıp trene binsem memlekete gitsem çalsam kapıyı sürpriz yaptım. "Ben geldim annem seni görmek istedim. Özlemişim seni" desem kaygısız günlerime dönsem ne güzel olacak.

      "Bu sabah yine erkenden uyandım. Annemin aramızdan ayrılalı bir yıl olmuştu. Çiçeklerimi annemin gözüyle selamladım. Ardımdan yüzümü yıkadım. "Aynaya baktığımda belki annemi görürüm" diye uzun uzun kendime baktım. "Hangi yanım anneme benziyor" diye. "Bekledim aynalardan çıksın yanıma gelsin" diye. Çayımın son yudumunu çiçeklerin karşısında içtim. Kasımpatlarla sohbete daldım. Gülüm bu mevsimde son bir defa açayım dedi. Onu okşadım annemin ellerini tutar gibi. Kahvaltıyı hazırlarken içeriden seslenişini hatırladım. Kızım bir kabaklı omlet yapsan deyişi kulaklarımdaydı. Onun sevdiği kabaklı omleti yaptım. Bugünkü yemek menümde nohut yemeğiydi. Bir misafir gelecekse hemen akşamdan ıslatır nohutu. Sabahleyin biz kalkıncaya  kadar sobanın üzerinde pişer nohut yemeği her tarafı sarar kokusu. Uykudan uyandığımda kızardık "nohut kokusu sarmış her yanı" diye. Şimdi o nohut kokusunu arıyorum. Her tarafı sarsın. Belki de nohut kokusu onu bana getirecek. Gelmeyeceğini biliyorum. Ama bugün ben de nohut yemeği yapacağım tıpkı annemin yaptığı gibi. Etrafı kokutacağım sanki onun kokusu sarmış gibi yapacağım. İçeriden seslenişini hatırlayacağım "Yanında birde kesme makarna ile çorba yap" deyişini. Onun sesini telefonlarda duymasam da teyzelerimi arayacağım halini hatırını soracağım. Anacığıma sorar gibi. Eşimin teyzesini ziyarete gideceğim. Anamın evine gider gibi. Münevver teyzeden rica edeceğim bir helva kavuruver anamın ruhu için.
       Bu satırları yazarken hem ağlayacağım hem annemi hatırlayacağım resimlerine bakacağım birer birer. Evlendikten sonra annemden masa örtüsü örmesini istemiştim .Teyzemin kızıyla ortak örmüşlerdi. Yıllarca ben kullandım. Sonra annem. Şimdi tekrar aldım. Masa örtüsü olarak kullanıyorum. Annemin ellerini hatırlayacağım ilmek ilmek dokumasını. "Kızım yalnızım beş çocuk hiçbiriniz yoksunuz, babanda evden çıkıyor dolaşıyor. Ben de yalnızlığımı kuran okuyarak geçiriyorum" deyişini hatırlayacağım. Babamın ölümünde hasta yatağında babam için hasta haliyle ilahi okuyuşunu hatırlayacağım. Babamın son nefesini vermeden önce ki o becerisi aklıma gelecek .En zor zamanlarda annem baş etmeyi bildiyse ben de yaşamımda zor anlarımda annemi hatırlayıp onu gibi becerikli olacağım. Hoş çakal annem." 13.11.2012 yılında yazdığım yazı.

   ANNE SEVGİSİNİ YÜREĞİNDE TAŞIYAN BÜTÜN KADINLARIN ANNELER GÜNÜ KUTLU OLSUN.

6 Mayıs 2021 Perşembe

Ankara

                                     





Geçen ay Solfasol dergisini okurken ( Ankara aylık gazete) 10.yıl 100. mayıs sayısı için Ankara'yı anlatan 100 kelimeyi geçmeyen yazısını görünce Ankara'yı 100 kelimeye sığdıramam üzerine hikayeler yazabilirim. Ama bir deneyeyim diyerek yazı yazdım  yolladım.

          Bugün eşim posta kutusundan gazeteyi getirince içimi bir  heyecan sardı. Acaba yazım çıkmış mı? Sayfaları çevirmeye başladım.  Evet oradaydı.

         Bu satırlar Ankara' da yaşadığım  43 yılın bir yerde özeti.



Gençliğim, değişimim, yaşamım

        

         İçinde aşkım, sevinçlerim, mutluluklarım, öfkelerim, mücadelem, kendimi buluşumdur.

 

         Ankara benim şu anki yaşa gelinceye kadar var oluşumdur.

 

        İlk aşk, ilk sevgili, ilk arkadaş, ilk yaşamaya atılmam, ilk dostlarımın yeridir. Sokaklarında koştuğum, bir yerlerden tanıdık bulduğum kentimdir.

 

        Sokaklarında bağırdığım ilk eylemimsin.

 

        Ankara değişirken ben de değiştim. Gençlik Park’ ında yeni bir hayata başladım. O hayat tek kişilikten iki kişiliğe dönüşümdür.   

       Çocuklarımın, torunlarımın ilk sesini duydum. Onlarla büyüyorum

 

        Vazgeçmediğim hayatım, sevdasın, Ankara.

 

        Bozkırın içinde açan gülümsün. Ektiğim tohumun açmasısın.

 

      Her gün yeniden doğup yeniden öldüğüm yalnızlığımın ıssız sokaklarında kendimi aradığım şehrimsin.

          Sabahları uyandığım yarınımsın.

 

          Yıkılırken, değişirken, yapılırken yıkılmadığım sevinçlerim öfkemsin.

 

        

5 Mayıs 2021 Çarşamba

Özlediğim yer Sinop

 

              Çocuklar inanın inanın çocuklar

Güzel günler göreceğiz güneşli günler

                                                                    Motorları maviliklere süreceğiz
                                                                                          
Güzel günler göreceğiz güneşli günler

                Bir önceki yazı için Sinop fotoğrafları ararken çok özlediğimi fark ettim. .Biraz da yudum yudum hissetmek için bu yazıyı Sinop'a ayırdım.
          Bu sefer yazı az fotoğraf konuşsun diyorum. Hava rüzgarlı deniz için erken ne yapabilirim.
 Fotoğraf makinamı aldım adaya tırmanabilirm.

                                                                                       
Sinop yerleşimi insanın beline benzetilir. sağ taraf Akdeniz sol taraf Karadeniz. Akdeniz'de zeytin bile yetişir.

                   Bir gün birde parasız denize girelim dedik. Karşı tarafa geçtik. Seni uzaktan sevmek aşkların en güzeli.
                                                     Akşam üstü sahilde bir yürüyüş yapalım. iskele yolu. Yaz geceleri kalabalıktan geçilmez elimizde kuru yemiş çöplerini sokağa atmadan dolaşmak. Ya da Niyazi Şen'den alınan dondurmalar.
                                                    Bazen canımız uzun uzun denize bakmak  ister bir yandan denize bakar diğer yandan hayaller kurarız. 
                                                   İskele bu fotoğrafı çok sevdim.
Fotoğraftaki sarı bina Rıza Nur Kütüphanesi. Gezi tekne gezintisinden çekmiştim. Hemen arkasında beş dakikalık yolda evimiz.
                                                                        Tekneden çekim   Aşıklar Park'ı
                              Kütüphanenin bahçesinde çay ya da kahve içip  gün batımı seyretmek keyfi bir başka olur.
                                                                             
                                                  Hamsiroz burada taşların yosunların arasından haydi denize girelim 
                                                                 Yıkılmadım ayaktayım.
                                                                    Kurt kuyusu bir pazar günü
                                                    Akliman dönüşü arka deniz sahil yolu

Arka deniz burada gün batımı farklı olur. Yanında sevgili dalarsın hayallere.

                                        Akliman her defasında Hamsiroz'a giderken burada durmayı severim.
                                                             Sinop İnceburun Kurt Kuyusu.
Geçen yaz hem ön deniz hem arka deniz dalgalıydı. Ne yapalım dedik Kurt kuyusunu denedik. Süper dalga yok.
                                                                                      

                                                      Türkiye'nin en kuzey ucu İnceburun
                                                                       Yalı ve Mataracı kahvesi
Elimde çok fotoğraf ve anı var. Bir başka yazı için saklı kalsın. Üzerine tıklayınca daha güzel olur.





                             
                                                                                  

3 Mayıs 2021 Pazartesi

Yaz kızım leylaklar açarken

                                          


        Bugün havalar birden ısınınca kalın giysileri kaldırayım yerine biraz mevsimlik, biraz yazlık giysileri düzenleyeyim diyerek dolabın kapağını açtım.  İlk önce giymediğim kışlık kıyafetleri üzülerek kenara ayırdım. Bir yerde okumuştum. altı ay giymediğiniz giysiler varsa verin elden çıkartın hafifleyin der uzmanlar. Bir yıldır dokunulmamış. Bazılarında beden genişlemiş olmuyor. Kıyamıyorum. Beklesin bakalım. Sonra mevsimlik olanlar elime geldi. Ama sanki birden yaz gelmiş gibi oldu. Hava 31 derece ama bulutluydu. Hafiflemek uçuşan giysiler, şortlar, kot etekler, bol pantolonlar çorapsız ayakkabılar. Birden gözüme mayo takıldı, kokusunu içime çektim. Deniz kokusu sardı her yanımı. 

       Markete giderken şapka ve maske olmasına rağmen  güneş  yüzümü yakmış. Belki balkon yada terasta yandı. Hafif bir pembelik var. "Güneş kremi almalıyım" dedim. Ay pandemi hepsi unutuldu. Geçen yaz korka korka denize girmek daha önceki yazları düşündüm. Ne çabukta bahardan yaza geçtin dedim. Yaz şapkalarını çıkarayım. Sezonda moda ne- dir? Mağazaya gidiyor muyuz. Renklerden hangisi ,çiçek desenleri hayaller. Yaşamdan nasıl koptuk böyle bir yanım hüzünlü diğer yanım hasta olmadan atlatırız kendimizi mahrum ettiysek değecektir diyen içimdeki ben. Biraz  rahatla dedi gönlüm.

      Yaz geceleri dışarda olmak . Aşıklar Park'ında yürümek vişneli ya da böğürtleni dondurma yemek. Sabahları kütüphanenin bahçesinde deniz kenarında içilen kahveye eşlik eden martılar. Akşamları Mihriban ile buluşup bira patates.

        Gündüzleri Karadeniz'in tuzsuz buz gibi sularına dalmak. Neyse az kaldı. Hafiflemekten bahsederken denize daldım çıktım. Bir ya da bir buçuk ay yüzünce eylülde şekillenmiş bir beden. 

                                                               

                                                        Snop

        Hayallere dalınca çıkmak zor.

         Bankamatikten iki ya da üç hafta önce para çektim. Kartı cüzdanıma koydum. Beş dakikalık yol ekmek almaya girdim. Birden parayı almadığım aklıma geldi. Geri döndüm. Birine sordum. Yok para gitti. Neyse ki tüm parayı çekmemişim. Kızım ile konuştum Eski bankacı anne bankaya git. Arkadaşlar yardımcı olurlar. Hastalıktan dolayı gitmeye çekindim. Gitmedim. Arkadaşımla sohbet ederken dedi ki bir arkadaşımın başına geldi. En azından senden sonra kim  para çekmiş ya da parayı almışmılar kameraya bakarlar. Çift maskeyi taktım. Banka boş. Hes kodunu önceden almıştım. Girdim içeri dilekçe vermen gerekir dediler. Meğer dışardaki bankamatikler özel sektörünmüş Kiralanıyormuş.Tutar fazlasına bakılacakmış Umutsuz bir şekilde dilekçeyi verdim. Para kesin gitmiştir dedim. Eğer oradan sonuç alamazsak ikinci bir dilekçe oda kameraya bakmak için. Neyse bir hafta on gün sonra bir yazı tutar fazla çıkmış. (Meğer bankamatik parayı içeri çekmiş.) Nihayet  para hesabınıza yatırıldı. Evet eğer kızımı ve arkadaşımı dinlemeseydim Param gidecekti. İyi ki gitmişim. Onun için vaz geçmeyin. Bazen benim gibi dalgın olup parayı almazsanız bankamatik hemen geri alıyor  peşinden gidin. 

                                        

         Markete giderken evlerin bahçelerine bakar dururum. Nefis bir koku ve rengiyle harika bir çiçek Ankara`nın leylakları. Yazının bu bölümü leylak dalı bloğuna gelsin. Ekenlerin  kimisi apartman görevlisi, ya da kırsaldan kente göç edenlerin hatıralarını sakladığı ya da meraklı çiçeği seven insanlar olmalı. Birde Çankaya Belediyesi. Dalında güzel görünüyorlar. Yeşillerin arasında mor çiçekler mor rengi severim. Açık koyu beyaz benim gördüklerim. Kokusunu gönderemiyorum. Ama görüntüleri burada. Vazoda çok dayanmıyor iki gün sonra boynunu büküyorlar.

        Yaz, hayaller ve leylaklar derken günler geçmekte.  Güzel günler bir gün  gelecektir. Umudu yitirmeden ruh sağlığımızı koruyalım.

                                    

         

                                                
                                          

1 Mayıs 2021 Cumartesi

Bahar dışarda biz içerde

             


         Bir yıldır zaten evdeyiz. Evde olanı eve kapatma mı? yoksa dışarda gezenleri Bodrum ve köylere gönderme mi? Dün arkadaşımla konuşuyoruz. Konya yolu Kızılay çok kalabalık diye. Çalışan kesim  dışarda işte. Bankalar açık. Bizim bankaya gitmemiz yasak. Marketler açık. Pazarlar kapalı.

       Virüs açık alanda bulaştırıyor kapalı alanda bulaştırmıyor. Hasta olmamak için insana hasret kaldık. Torunları ben baktığım zamanda kızım eve girince bütün gün maske taktığı için o maskesini çıkarıyor. Ben kapı dışarı.

       İlk duyduğumda psikolojik baskı hissettim. Aşılıyım, maskeliyim, sosyal mesafeliyim. İçerdeyim.

         Meğerse evlerimiz modern kaçış yerlerimiz olmuş. Evde olmak ise işlerin hiç bitmediği yer. Şu an fırsat bulup oturabildim. Yapılacak zorunlu işler dışında diğer işler beklesin 

         Ektiğim tohumlar daha yeni çıkmaya başladı. Birde nazlılar ki;  maydanoz, dere otu, marul, kabak, su kabağı süs kabağı, ay çiçekler. İki çeşit soğanlı bitki.

        Tabii adım parıldayan çiçek olunca çiçeklerden bahsetmemek olmaz. Petunya, zilli maşa, güller onlarda yeni alındı. Torunları bırakmaya giderken çiçekçi Ahmet Amca eski yerine gelmiş. "Son bir iki çiçek almalıyım" dedim. En son Çukurambarda kuzey kısımda  bir yerdeydi. "Yapamadım oralarda kızım" dedi.

        Ondanda bir iki çiçek aldım. En sonunda söylenmeye başladım. Dur artık. ev hapsinde gibisin tamam anladık. Bahar dışarda balkona ,teresa gelsin demekle meşgulsün. İdare et be içimdeki ben.  Tamam ya saksılar doldu. Oyalanmak istiyor gönlüm. Deniz soğan ekti. Çiçekleri sularken haydi sizi besleyeyim deyip sulama işini yaptı. Deniz beş buçuk yaşında torunum.

         İşte evin içinde kaldıkça çiçek böcek oyalanmaca. 

                                                        








Ankara'da gün batımı bir başkadır.
Papatya saksının dibinde bile var olmaya devam ediyor.

Bahar mı geldi? Hani nerede?

                                                                                                   21 mart nevruz bolluk bereket, gün eşitli...