27 Temmuz 2021 Salı

Ayancık

                                                








        Bayram kalabalığın azaldığı kentin yerlilere kaldığı zamanı özlemek. Kuyruklar, araba konvoyları, park edecek yeri kapma telaşı içinde geçen günler.

       Yaz ve özellikle bayram tatilleri insanların tek bildiği deniz ve ucuz bir tatil anlayışı. Yakın kentler, moda olan kentler. Değişen bayramlar değişen tatiller.

     Gönlümüzdeki neşenin yerini hüznün aldığı, gülmeye hasret gönüllerin bir nefes mutluluk demesi gibi hayat geçiyor içine tatiller, bayramlar sığdıramadığımız günler. Umudun bitişi gibi yeni umutlar mı aramaktayız. Ülkenin her yanı deniz olsa ne olur. Doğu Karadeniz'de deniz ile sahil arasına çektiğimiz setlerden, Marmara'yı kirletip musilajların sardığı , Akdeniz beton yığını elimizde kalan  son sahiller Ege. Yakında orayı mahvederiz. Gölleri dereleri kuruttuğumuz gibi.

      Soluk almak için aynı zamanda eşimin kitap tanıtım panelindeki konuşması nedeniyle Karadeniz'in hırçın dalgalarının bitmediği yeşilin her türlü tonunu içinden geçtiğimiz virajlı yollardan Ayancık'a vardık.

        Hemen panelin yapılacağı Atatürkçü düşünce derneğine gittik. yaz sıcağında insanların denize ara verip umuda takılması sonucu ummadığım kalabalık vardı. Yine de her panelde aynı insanlar olsa da Ankara içinde genelde bin ya da iki bin kişi arasında geçen gösteri, panel, kitap fuarları bir yerden muhakkak tanıdığa rastlıyorsun. Ya da yeni insanlarla tanışmak yeni dostluklar için açıyorsun kalbini.

     Kırk yıl önce kırk yıl sonra Ayancık .Volkan Atılgan'ın hazırladığı Ayancık'ın Halkçı belediye başkanı Hasan Kaya 1977-1980 dönemi. 

        Bir yerde seksen dört yılı  bir hayata içine sığdırmak. Toplumcu belediyeciliği yeniden hatırlamamıza yol açan Hasan Kaya ile yapılan röportaj.

        Nasıl bir heyecan nasıl bir çoşku, nasıl bir hafıza. Hasan kaya ve sevgili eşi Sevim Hanım kızı ve damadını tanımak ayrı bir mutluluk. 84 yaşında olmasına rağmen içindeki  heyecanı bitmeyen insanlara hayranım.

                                            

                                         


        Tatil; gezip görme, yeni yerlerin, yeni bilgilerin, yeni insanlarla tanışıp hayata farklı gözle bakabilmektir. Şimdi kitabı okumaya devam. 

     


21 Temmuz 2021 Çarşamba

Sahiller bizim

 

                                                

                       Bugün Sinop'un Maldivleri Demirciköy




                                             Karakum


         Sinop yarımada üç tarafı denizlerle çevrili. İnsanın belini düşünün yerleşim bu şekilde bir tarafı Akdeniz iç deniz diyelim. Diğeri de Karadeniz açık deniz. Akdeniz dediğimiz yerde zeytin ağacı yetişiyor. Diğer tarafta da rüzgara uygun zeytin ağacı satılıyormuş. Yani deniz kenarı olduğu için bir nevi iklim yumuşak. Son romantik Almanya gezisinde  dolaşırken yanlış hatırlamıyorsam iklim soğuk olmasına rağmen fotoğraflara bakıp şehri  Avusturya Salzburg olabilir fotoğrafı buldum şehri hatırlamaya çalışayım. Portakal yetiştirmeyi denemişler ve başarmışlar. Sinop'ta iç liman yani Akdeniz dediğimiz bölgede rüzgarın durumu ya da koylar olduğu için tesisler daha fazla. Deniz için buraları tercih ediyoruz. Giriş parası, şezlong ve şemsiye parası  ya da bunların toplamı olan tesisler var.

        Eşim Ankara'daki sosyal faaliyetler çeşitli derneklerle bağını burada da devam ediyor. (Nükleere hayır, kıyılar bizimdir vb )

        İki sene önce kıyılar bizimdir  derneğine üye oldu. Çocuklarda git gide daha az Sinop'a gelince ben yalnız kaldım. Sabahları hiç iş yapmadan yola çıkıyorum. Hem deniz kalabalık olmuyor hem de yorgun olmuyorum. Ama eşimle sürekli bu konuda konuşuyoruz. " sahiller halkındır .Para vermem o zamanda ücretsiz olan şehrin içinden ya da kadınlar denizinden girerim ."deyince mücadele etmekten vaz geçtim. Bir sabah yeğenlerle beraber sabah erkenden denize gittiğimizde tesisin sahibine olayı anlattım. Burası bize ait ya da kiralıyoruz. Aldığımız giriş parasının içinde soyunma kabini tuvalet ve duş bulunmaktadır." Peki ben bunların hiçbirini kullanmayacağım deyince peki ben sizi nasıl denetleyeceğim dedi. Gelince eşime anlattım. Bazen evden yorgun çıkıyorum. Ne şemsiye ne şezlong taşımak istemiyorum. Güzel bir tesiste zaman geçirmek hoşuma gidiyor. Sen git ben gelmem diyor. Benim şezlong ve şemsiye ile gittiğimi görünce ( nerede denize girdiğimi şezlong ve şemsiye almadığımı sohbet esnasında anlatmıştım.) buraya geleli neredeyse üç hafta olacak benle  bugün Karakum'a gelmeye karar verdi. Buranın giriş ücreti en düşük yerlerden biri. Şimdilik bu sorunu çözdük. Arka denizde belediye soyunma kabini ve duş yaptı. Deniz halka ücretsiz. İsteyen şezlongunu ya da şemsiye kiralayabilir. Kuşada'sında belediye kadınlar denizinde tuvalet duş yeri ve soyunma kabini yapmış. Olması gereken bu. Ya sahillere tesis yapılmasını belediyeler engelleyecek. Ya da tesis kirası almayacak. Burada olan vatandaşa oluyor. Bende hiç para vermeden denize girmek istiyorum.

         Evlerin içi çok sıcak rüzgar olunca sorun yok. Geçenlerde nem ve çok sıcak vardı. Çayımızı hazırladık sandalyeleri aldık. Kütüphanenin yanında çimenler var, püfür püfür esiyor. Şehri beton yığını yap birde denizin önüne set çeker gibi büyük binaları dik. İnsanlar nefes almasın. Bizim evin önü açık olmasına  rağmen yine de akşam beş yedi güneşin geldiği zaman çok sıcak. Neyse ki deniz beş dakikalık uzaklıkta. 

       Kentleri birbirine benzeterek betonları dikerek, taraça sistemi yapmayarak öldürmek en kolayı. Yaşanılır kentleri, rüzgarı engellemeyen binalar yapmalıyız. Sahillerde tesislerin yanında boş alan bırakarak vatandaşın denize ücretsiz girmesini sağlamak zor olmasa gerek.

       Gönlünüzdeki neşe, yüzünüzdeki gülümsemenin hiç bitmediği, birbirimizi yalansız sevdiğimiz, çıkarın değil hoş görü , sevgi ve saygının değerli olduğu  bayramlar... Bayramınız kutlu olsun.


12 Temmuz 2021 Pazartesi

Dut zamanı

       

                                                     











        Yaz ortası  aylardan temmuz hava çok sıcak asfaltta yumurta koysanız neredeyse pişer.

          Annem "Haydi çocuklar biraz uyuyun sonra amcanlara gideriz." Kızlar çok mutlu  uyumak istemeseler de evin en serin yerini bulup sohbet oyun derken uykuya dalmışlar. En küçük kardeşleri iki yaşında onun sesiyle gözlerini açıyorlar. Biraz rüzgar diyerek hazırlanıp bahçeye kendilerini atıyorlar. Anneleri elinde tepesinde kiraz bulunan  hasır şapka " Hava çok sıcak almayı unutmayın." diyerek arkalarından bağırıyor. Bir yandan da  Ali' nin yedek kıyafetlerini hazırlıyor. Akşam üstü olmasına rağmen Akhisar sıcaktan Yanıyor. Saçları yapış yapış amcalarının evlerine varıyor. 

       Amcalarının evinin önü avlu arka tarafında erik ve dut ağaçları var. Avluda bir tulumba. Tulumbanın havuzu  yosun içinde. Yengeleriyle görüştükten sonra son hızla  dut ağacına yöneliyorlar. Kızlar bir ellerinde dut ağzının kenarları kıpkırmızı üstleri leke içinde ağızları dolu dolu.  "Mutluluk ağaçtan dut yemektir." Kendi evlerinin bahçesinde  dut ağacı var. Ancak yengelerinin dutu kırmızı ve iri. Sonra erik ağacına yöneliyorlar Erikler  iri kütür kütür. O arada ablam erik ağacına tırmandı bende çıkmak istiyorum. Ablama yalvarıyorum. "Elini uzatıp bana yardım et." Ablamın elini yakalayıp ağaca tırmanırken birden kendimi yerde buluyorum. Neyse ağaç alçak, ayağa kalkıp tekrar deniyorum. Başardım ağaçtayım. En uzak dallara ulaşmaya çalışıyorum. İri olanlar güneş gören yerde. " 

          Tam elleri dolu bahçeden çıktıklarında ay ay demeden Ali havuzda annelerine sesleniyorlar Ali'yi anneleri ensesinden yakalayıp boğulmadan sudan çıkarıyor. Bir yandan kızlara tatlı fırça "Erik ve duttan gözünüz hiç bir şey görmüyor. Hani kardeşinize göz kulak olacaktınız." Değişmeyen durum bebek Ali her defasında o havuza düşüyor. (Ali galiba sıcaktan çok bunaldığı ve serinlemek için havuzun kenarından ayrılmıyor) Anneleri bir yandan söylenip bir yandan şakalaşarak. Ali'ye banyo yapıp  üstünü değiştiriyor.

          Yenge "Akşam Muharrem ağabeyime haber verelim gelsinler. Bizde senle patlıcan pidesi yapalım yenge" sözünü duyan çocuklar sevinçten çığlık çığlığa yerlerinde zıplıyorlar.

        Dün komşumuz eşimin arkadaşı Gazeteci Tufan bahçeye dut yemeye çağırdığında bu anı aklıma geldi. Ankara'da ilk dutu ya Dikmen Vadis'inde ya da İlkbahar Park' ında tadarım. Ters duttur, minik miniktir. 

        Sinop' ta Tufan bey geçen yıl  Ağustos sonu incir yemeğe çağırmıştı. Bahçe kuruydu. Bu yıl hatmi çiçeği, pembe beyaz, kırmızı sardunya ve iri papatyalar ve nar kırmızı çiçeği  ile renk cümbüşü içindelerdi. İyi ki yanıma fotoğraf makinamı almışım. Kırmızı iri dut pembe, vişne iri dut ve yine cinsi başka kırmızı dut ve  armutlar olgunlaşmış. Dutu ağaçtan yemek ellerimizi çocukluğumuzdaki gibi kıpkırmızı yapmak  hasret kaldığımız bir durum. Mutluluk budur dutu armudu  ağaçtan yemektir. Eğer bu dutsa keyfi ayrı. Meğer ne güzel çocukluk geçirmişiz. Evlerimiz bahçeli ve içi ağaç dolu. Ankara'da  sütçüden yarım kilo beyaz dut almıştım. Hiç tadı ağaçtan toplamayla aynı değildi. Bu dutlar o kadar  iri ve vişne rengi ki eşim onları böğürtlen zannetmiş. Böğürtlenin ağaçta ne işi var. Şekil olarak benziyor. Tamam haklı ama kardeşim böğürtlen çalı meyvesidir. 

        Tufan Bey sesleniyor "Zehra hanım pembe duttan çok yediniz burada kırmızı dut var onunda tadına bakınız. O ağacı bırakıp bir başka ağaca yöneliyorum. Armutlar olgunlaşmaya başlamış. Bizim adam sesleniyor "Armudun iyisini kim yer ?" Tabii ki bizler. Armudu çok sevmesem de daldan toplayıp dalından yemek  çok güzel. Tufan bey bir torba uzatıyor. Ve armudu ağaçtan nasıl toplamam lazım onu anlatıyor. Yoksa armutlar ziyan oluyor. Sapı ile koparmak gerekmiş. Yeni bir bilgiyi öğrenmenin mutluluğu ayrı. Dut içinde bir kap getiriyor. Bizim adama toplaması için ikna etmeye çalışıyoruz. Ama kabul etmiyor bahaneler üretiyor. Ben kalkıyorum bir kutu kırmızı dut topluyorum. "İyi ki şekerim yok. Kesin fırlamıştı." diye düşünüyorum.

            Tufan Bey "Eskiden önümüzden deniz gözüküyordu. Şimdi beton evleri diktiler." diyor. Yine de yeşil büyük bir bahçenin içindeyiz. Sırtımı beton yığınına çeviriyor elimdeki çayın keyfini çıkarmaya çalışıyorum. Sinop yarımadası eskiden zeytinlik ve ahşap evlerle doluydu şimdi ada betondan gözükmüyor. Bulduğumuz her yeşili korumamız gerekir. Bir gün ya bu beton ya da nükleer santral bizi boğacak. 

         



10 Temmuz 2021 Cumartesi

Hayatın neresindeyim?

                                               

                          Ressam arkadaşım Nermin'in kadınları

                            Sinop'ta akşam üzeri yürüyüşünden

         Bir martı olup uçsam uzaklardan kendime dünyaya evrene baksam...Ne göreceğim merak ediyorum. Biliyorum bazen yumak gibi karmakarışık. Çözmeye çalıştıkça daha da karmaşıklaşıyor işin içinden çıkamıyorum çözmekten vaz geçiyorum.  Bırak karışık olsun. Bir çıkış yolu daima vardır. Çevremdeki insanlara bakıyorum, anlamaya çalışıyorum. Kendi dünyası içinde kaybolmuşlar. Ortak noktaları alıp çıkarayım diyorum. Özlediğim sohbetler nerede? Ortak dili kullandığımız insanlar ile  bir yılın hasretini gideriyorum. 

       Bırakıyorum kendimi zamana; insanı, hayatı sorgulamıyorum. İçimden geldiği gibi davranınca o içimdeki benin olgunlaşmamış sade çocuksu yönü  hayal kırıklığına uğratıyor. Yine de  içimdeki çocuğu seviyorum. "O zaman diyorum ki bu olmayacak." Yaptığım davranışa bakıyorum Neden böyle davrandım.  Off diyorum o öyle olmamalıydı. Hep hesap kitap hep oturaklı olmak zorunda mıyız? Nasıl olmalı. Yavaşla acele etme. sakinleş...Ne hayat kaçacak ne de yarınlar.  Sanki arkamdan koşturan var. Ne bu acelecilik. Yudum yudum iç hayatı hisset, yaşa keyfini çıkar.

         Mesafeler koymak istiyorum insanlarla arama. Bir şekilde yıkılıyor. Yine de dikkat ediyorum. Bir insanın özeline girmeden onu tanımak istiyorum. Havadan sudan konuşmak. Derin tartışmalardan kaçıyorum. Siyasetçiler arasında bitmeyen söz atışmalarını izlemekten bıkıyorum. Kanalı değiştirip müziğin büyüsü odanın içine dolduruyor.

          Yürümek, yüzmek, evin olağan işleri ve kafamdaki planlar ile hayatın içine dalıyorum.

           "Bitmeyen kavgaların ne kendimle ne başkaları ile galibi olmadığına inanmak çözüm mü? "sorusunu sormaktan kaçınıyorum.

         

5 Temmuz 2021 Pazartesi

Can kırıkları

                                                        


Ay çekirdeği hasadım. Baktım büyümüşler çekirdek vermeyecekler bende kestim vazoya koydum. Çok mutlu oldum. Martta ekildi. Temmuzda toplandı. Emek ve zaman gerekiyor.Birde sabır.
                                       Sinop sabah yürüyüşü
                                           

                                    

                                                     


         Günün ya da ayın önemi yok, cinsiyetinin de. Kadın ya da erkek fark etmez. Her insanın başına gelebilir. Günün yorgunluğu içinde o kadar çok  koşturmuştu ki... Kafasında son iki yer vardır. Onları hallederse bugüne nokta koyacaktı. Elinde iki torba. Kırtasiye dükkanına girdi. İstediğini söyledi. Aldı çıktı.  elindeki torba birden yere düştü. Cam sesi saçılan yiyecekler. Birden "Ne yapıyorum ben?" dedi. Cam kırıkları. Yiyeceği mi üzülsün kırılan kavanoza mı? mı kaybettiği yıllara mı? "Dur" dedi içindeki ses. Bak olanlara pes et artık. Öğrendikleri ile yaptıkları çelişki halindeydi. Yüreğinin acısı bir yandan eline batan camlar bir yandan. Durdu ve düşünmeye başladı. Koşturmacaların biri bitmeden diğeri başlıyordu.  Bunca koşturmaca neden? Her insanın nedeni farklı.

        Kendi mi değiştirebilirim yoksa hayatı mı? Kızıyla sohbetinde  bu soruyu sordu. Peki "Hangisi?" dedi kızı. Değişim o kadar zor ki? "Peki bu hayatı birilerine ödünç versem ve ben dışarıdan bu hayata baksam ne derdim? Aktarda alışveriş yaparken anlattı beş dakikalık zamanlar içinde yaşadıklarını. Aktar "Buradan bakalım, sağlıklısın koşturuyorsun. Dinlenince geçer."

         Arkadaşıyla sohbet ederken sakura zamanı başladı dedi. Evet ben görmeden geçecek . 

        Aklına sakuralar geldi. Kiraz ağaçlarına aşılanan çiçekler. Albenisi fazladır. Çok güzeldir güzel olan her şey bir şekilde geçip gider. Hem içinde hayat gizlidir hem ölüm.

        Sorular ve cevaplar eve gidince tek tek temizledi camları kalan yiyeceği ne kadarını kurtardıysa kardı. Peki "Benim hayatım" dedi. "Tıpkı o kavanoz gibi param parça. Haydi birleştir." dedi. Mümkün mü? Belki.

           Canım yanıyor,

           Canım acıyor, gitmek kolay mı, gelmek kolay mı? Canım yanıyor, can paramparça. Eğer bu can ise toparlamak o kadar zor ki. Ertelenmiş yarınlara hasret bitsin artık. Canım acıyor, içim acıyor. Haydi tamirci ol. Kırıkları topla, yapıştır. Eskisi gibi oluyor mu?Duygusuz, hissiz yaşayan ölüden farksız. Uyan artık .Yapıştırdığın yerleri altınla da da sıvasan eğer bu can ise sırıtıyor. Ah o umut neden olmasın diyen umut neredesin? Gir kalbime onar. Kanamayı durdur.

      Can usul usul kanıyor. Haydi başla bakalım yeniden yeniden başladın ne oldu. Hala şansım var. Yeni bir gün umut...

         Daha önce yazdığım bir yazı yayınlamamıştım. Yazıyı okuyunca yayınlayayım mı diye düşünmeye başladım. Belki üst kısmını keserim. 

          Bu sabah beşte uyandım. Yatakta oyalanmaca. "Kalk bakalım , uyandıysan uykunu almışsındır. Saat yedi olsun yürüyüşe çıkayım." dedim zihnim sürekli meşgul. Denizin, deniz kenarında yürüyüş yapmanın zevkini çıkarayım. Oradan karga bet sesi ile konuşmaya başladın. "Oluruna bırak" Kargayı mı dinlemeliyim, zihnimdeki düşünceleri mi? karar veremedim. Bir köpek yavru martıyı yemek için hamle yapıyor. Neyse bir kadın kovaladı köpeği. Zihnimdeki olumsuz düşünceler seni yemesin. Sen neşeli, yaşama olumlu bakan, mutlu bir insandın ne oldu sana? Diyen iç sesim. Hemen toparlandım. Tüm bunların önce hikayesini anlatayım sonra neden böyle olduğumu ve aldığım kararları.

          Yağmurlu bir gün öyle ya da böyle değil. Bardaktan boşanırcasına yağıyor. Alt balkon camekanlı üç bölümü açık. Sular içeri girmeğe başladı. Sandalyelerin ıslanması sorun teşkil etmiyor. Kumaşı vinleks. Ama nedense alışkanlık. İlla kapatılacak. Üst kısmı öne gelmiş düzeltmem gerek. Elimde oklava olmadı yapamadım. "O zaman sandalyeye çıkayım." dedim. İnerken sandalye kay ve ben sırtımı çiçeklerimi koyduğum sunta var. Onu kırdım ve yere düştüm. Eşim gürültüye koştu. Bomba patladı zannetmiş. Beni kaldıracağına   Bana söylenmekle meşgul. "Niye dikkat etmedin. Bana söyleseydin ben kalkardım yardım ederdim. Sandalye ya da merdiveni tutardım." Neyse beni kaldırdı. Sırtımda çizikler krem sürdü. Tabii ben kendime söylendim. "Kızım evladım kendini genç mi zannediyorsun? İyi ki kilon var. Kaburga, el ya da kafa birini kırabilirdin. Ucuz kurtardım. Bu saatten sonra kırık, çıkık ile mi uğraşacaktın. Yavaşla ve sakin ol. Bu yaşı bu hayatı bir daha bulamayacaksın. Peki bu telkin işe yarıyor mu? Çok az. Bazı huyları değiştiriyorsun. Bazıları aynı kalıyor zorunlu işler var yapılması gereken torun bakımı. Hayır diyemiyorsun. İnşallah eylülde  okullar açılır. Yeni kararlar almalıyım. Nereden başlasam ki! 

           Aldığım kararlar;

          *Her işi üstlenme, basit yaşa, Bugün Sinop'ta sabah yürüyüşünden sonra fırından iki simit, bakkaldan peynir ve bal aldım. Deniz gören bir çay bahçesine oturdum. Taze sıcacık çıtır çıtır simit, aklımdan düşünceler gitmiş. Keyif yapmanın kendi olmanın zamanı gelmiş geçiyor. Basit sade yaşamanın, anın değerini bilmenin kendin olmayı özlemenin ne güzel olduğunu unutmamışım." Kendimi kutladım aferin." dedim.

            *Her işe koşturma.

            *Hayat geldi geçiyor, şurada sağlıkla geçireceğim gün sınırlı onun için kendime iyi bakmam lazım.

           *Yavaşla, sakin ol. Konuşurken bile hızlı konuşuyorum. Yemek yerken zevkini çıkar az ye. Yemek için yaşama.

          *Fazla eşyalardan kurtul,

           *Her şeyi vijdan yapma. Ay o kadar sert olma Zehra. Kısaca  yufka yürekli olma, sertte olma. Hayat dengedir. Dengeyi yitirirsen kendini mutsuz edersin.

          *İnsanları değerlendirirken olumsuz değil olumlu yönlerini yücelt.

         *Yapmak istediklerini erteleme,

          *Plan programa yapmadan hayatın getirdiği sürprizleri yaşa. Uzun zamandır öyle yapıyorum.

          *Hedefin olsun. Evet var kendime altı ay süre verdim. Ondan önce hazır olabilir ya da daha sonrada.

          *Yeni yerler gör, doğada yürüyüş yap.  Yürüyüşümü yapıyorum. Ormanın içinde, kalabalıktan uzakta, sabah erken saatte. maskesiz yapacağım mekanları belirleyip daha çok yürüme.

         * Karadeniz kirlenmeden kendimi sulara atıp enerjimi boşaltmak.

         *Sinop'un doğal yöresel ürünlerinin tadına bakmak.

          *Vişnenin dayanılmaz cazibesini değerlendirip  likör, kek vb 

yapmak.

            Aklıma ilk gelenler. Peki uygulayabilecek miyim. Büyük çoğunluğunu yapıyorum. Yapamadıklarım üzerinde düşünüp neden yapmadığımı sorguluyorum. 

           Zaman zaman başıma bir olay geldiğinde, bazen bir kelime bazen çevremdeki insanların bencilce davranışları hayatı, kendimi, insanı sorgularım. Sonrada başkalarını değiştiremediğime göre değişime  kendimden başlarım.

           Bugün yeni bir gün yeni bir başlangıç.

          

Ne okuyoruz? Babamın Tenekeleri Zehra Konukman'ın ilk kitabı

                                                                                                                                            ...