30 Mart 2021 Salı

Bu sabah baharı erteledim

                                                       







                           GÜZEL HAVALAR

Beni bu güzel havalar mahvetti,

Böyle havada istifa ettim

Evkaftaki memuriyetimden.

Tütüne böyle havada alıştım,

Böyle havada aşık oldum;

Eve ekmekle tuz götürmeyi

Böyle havalarda unuttum;

Şiir yazma hastalığım

Hep böyle havalarda nüksetti;

Beni bu güzel havalar mahvetti.

Orhan Veli Kanık  

          Bugün keyifli uyandım. Dünkü ben dün kötüydü. Çok iyi değilim. Çokta kötü. Biraz yazıp dışarı çıkacağım. Hava soğuk. Ağaçların ve çatıların üzeri karla kaplı. Bugün baharı bir süreliğine erteledim. Bahar yok. Düşünün baharın olmadığını ağaçlar meyve vermeden önce o güzelim çiçeklenmeyi göremeyiz. Sakuralar açmaz, meyveler oluşmaz. Çiçekler açmaz. Korkunç bir felaket. Havalar ısınmaz güneş yüzünü göstermez. Kıyafetlerimiz incelmez, ayağımıza çorap geçirmeden terlikle dolaşamayız. Galiba burada hızımı alamadım yaza geçtim.

                Kutuplarda yaşamak gibi olur. Güneşi görememek.

                Baharı erteleyince aşkı da erteleriz. Sevdaları da, düşleri de.

               Sanki nükleer felaket,

               Beni güzel havalar mafetti misali diyemeyiz.


Neyse hava açtı. Ben yürüyüşümü yaptım. Üst parkta karlar erimemiş. Bir kaç kare çektim. 

Kırtasiyeye uğradım. Suluboya aldım. Evdekinler az geldi. Birde kitap. 

Yemeklerim bitmiş. Planımda köy vardı. Belki yarın giderim. Bakalım dolapta ne varmış. Kabak kıyma evet ne yapılır tabii ki planımda kabak dolma ve içlerinden kalanla kabak mücver. İçine üç patates ekledim. Birde içine kaşar koydum. Tavuk kemikleri vardı. Onları kaynattım. Üzerindeki etleri sıyırdım. Sahte paça çorbası. İçine un, yumurtanın sarısı ve yoğurt birde üç diş sarımsak. "Kendimi övmeyeyim diyorum ama çorba ve mücver harikaydı. Dolma fena değil. En azından sebzeli bir yemek.

Sonra boyaları denemek istedim. Pelinpembesi'nin son yazısında ayçiçekleri vardı. Bugün ayçiçeği çizmek hoşuma gitti. 

Geçen yaz yetiştirdiğim ayçiçeklerinin fotoğraflarını aradım buldum. Onları çizdim. Fotoğrafları ararken Fotoğraf sanatçısı arkadaşlarla çekimini yaptığımız Ankara Gölbaşında bulunan sevgi çiçeklerini gördüm. Birde onu çizeyim dedim.

Bugün dünden keyifli olmak hoşuma gitti. Üretmek güzel. Akşamüstü elektrikler kesildi. Bir saatten fazla yoktu. Evin içi soğudu. Keyfin üzerine tuz biber ekti.

Ankara art 7 açıldı. Gitmeye tereddüt ediyorum. Ressam arkadaşımdan bilgi aldım. Bayağı kalabalıkmış 

Yazıda sorun oluştu. Düzeltemedim.

                                                                   


                                                           Sevgi çiçeği
                                                          Ay çiçekleri
                                              Spiral ya da helezon.

Yatak çarşafında benzer şekiller vardı. Sabah uyandığımda farklı ama benzer bir gün dedim. Yaparken resim farklı bir yere götürdü evren dedim nebula dedim. Martı çizecektim. Onun yerine Sincap misali alanımız belli bakıyoruz yaşama diye düşündüm. 

Not: Suluboya kağıdı istediğim gibi çıkmadı. Resimler daha güzel olabilirdi. Minik adımlar misali.
 



  









24 Mart 2021 Çarşamba

Yeni maceram

                                             

                                                  



                           Kursta yaptığım yağlı boya tablo Tahminen 2003 ya da 2004 yılı
                                                          Yedi Göller'den küçük bir şelale


           Hayatı yaşadıkça maceralar bitmezmiş. Blogları dolaşırken doğaçeşnisi diye bloğa rastladım. Resim yapıyorum  diye bir sayfa ve nasıl resim yaptığı ile ilgili bölümü dikkatle okudum videoları izledim. Çok hoşuma gitti. Resim hep ilgimi çekmiştir ama başına oturup zaman ayıramadım. 

        Çok sevdiğim  arkadaşım. karı koca ressam yıllar önce eşinden kurs almıştım. Ama evden yorgun  git, resim yap ellerini, yıka koşa koşa okula git. Tahminen iki binli yılların başıydı. Evde yer aç, olmadı devam ettiremedim. Sonra bir başka ressam arkadaşımın yanında kurs gördüm. Elimde iki  üç tablo duruyor. İş, aş, başka alanlar, anne baba hastalıkları derken olmadı. Biliyorum belki bahane üretiyorum. 

           Torunlarla taş boyama, torunun kitabını beraber boyama derken doğa çeşnisi ile duygularım depreşti. O arada arkadaş instagramda bir sayfadan söz etti. O sayfayı takibe alırken orada yapılan resimlere bakmaya başladım. Kalemler dikkatimi çekti. Oğlumla kalemlerin ne olduğunu anlamaya çalıştık. Kalemleri internet üzerinden alıp bana yolladı. Oğlum resim öğretmenliğinden mezun. Ancak şimdi burada paylaşmışımdır. Almanya'da şu an performans sanatçısı. Şimdi müzikle uğraşıyor.

         Bir heyecanla kalemleri açtım. Çiziyorum ama sulu boya gibi değil. Tekrar baktım arka tarafı daha kalın. İnternette bakayım dedim. Suluboya kalemi diyor. O zaman jeton düştü. Çizdiklerimi suluboya fırçası ile ıslattım., müthiş doku. Renk inanılmaz. beni bir heyecan sardı. Yerimde duramıyorum. kalemleri keşfetmek renklerin dünyasına dalmak  müthiş rahatlattı.

       Orta okul yıllarında lise yıllarında resim dersinde yaptığım suluboyalar vardı. Orta ikide Emlak Bank'asının açtığı yarışmada ikinciliğim var. Akhisar çapında. Para ödülü kazanmıştım. Kızımın resimlerini Sümerbank'a göndermiştim. Onunda para ödülü var. Onla Sümerbank'tan battaniye almıştık. halan kullanıyoruz. Ama meslek olarak bu işi oğlum seçti. Öğretmenlerim resimlerimi yarışmalara yollar suluboya takımları hediye gelirdi. 

        Şimdi kalemleri keşfederken diğer tarafta kağıt lazım. Hala oğlumun çantası duruyor. İçinde kağıtlar var. Ayrıca suluboyaları fırçası duruyor. "Yalnız işe nereden başlamam gerek" diye düşünmekteyim. Oğlum kompozisyon dedi. Aynısı  fotoğrafta da var. "Şimdi neyin resmini  yapacağım" sorusunu sormaya başladım. Kompozisyon ne olmalı. Beni mutlu eden çiçeklerimi çizmeliyim. Oturdum başına.

       Virginia Woolf gibi kendime çalışma alanı oluşturdum. Odama camın önüne masamı koydum. Bilgisayardan radyo ilef çalıyor. Dışarıda kar. 

        Ama çok eksiğim var. Çok acemiyim.  İlk önce kalemleri keşfetme, neyi çizeceğim ile ilgili düşünme, çizdikten sonra rengin karışımında ortaya çıkan durum istediğim gibi değil. Ressam aynı zamanda resim öğretmeni olan arkadaşımla konuştum. "Fazla sulandırmış olabilirsin, bol bol kompozisyon ve çizgi çalışması yap" dedi.  Aldığım  kağıt ince geldi. Bol bol karakalem çalışmalıyım. Olsun ya heyecanı bile yeter. Şu satırları yazarken duyduğum heyecana arkadaş geldi. Mutluluk anlıktır. Yaşamda keşif, öğrenme olayı hiç bitmez. Resim yapamasam bile torunlarla beraberken onları oyalayacak hem de güzel zaman geçirecek faaliyet olarak kalabilir. Gelecek ne gösterir bilemeyeceğim. Yıllar önce kızımla Karadeniz gezisi yapmıştık. Geziden bir hafta önce büyük bir sel olmuştu .Rize'de sel nehir yataklarını değiştirmişti. Bende onun misali hayata akarken o nehir yatakları gibi zaman, istek, düş gücü ve çalışma beni nereye götürecek merak içindeyim.

           Ankara bugün kar içindeydi, kartpostal gibi oldu. Mart ayı sürpriz yaptı. Ağaçlar yeni giysilerini giymişlerdi. Şimdi beyaz gelinlikleri ile ayrı güzel. Kar yağması gereken zamanda yağmadı. En azından yağması bile güzel.  




                                                                                     








                                            Fotoğraflara tıklarsanız görseller daha iyi oluyor.





22 Mart 2021 Pazartesi

derin yalnızlık

                                                           
                                                             Mis gibi kokan nergisim
            


                                                         Eski fotoğraf albümünden
         Camı açıyorum baharı kokluyorum. Temiz havayı içime çekiyorum. Ruhumu yıkayıp paklamak istiyorum. Biraz önce soğuk gri  yağmurlu hava. Her yer yıkanmış tertemiz toz kalmamış sonra üzerine güneş çıkmış. Doğa uyanmaya başlamış. Tomurcuklar soğuğa inat zamanı geldi deyip kendilerini göstermeye başlamış.

        Ülke gündemi karışmış İstanbul sözleşmesinden vaz geçilmiş paranın, değeri düşmüş, merkez başkanı değişmiş. Ortalık toz duman. Ülkemize bahar, kadınlarımıza bahar, çocuklarımıza bahar ne zaman gelecek?

          Bu karışıklık içinde bir yanım bahar bir yanım kış misali var olmaya çalışıyorum. Sohbet muhabbet edecek insanlar yok. Telefonda yaptığımız sohbetler yetmiyor.   Her gün televizyon ,internet, sanal alem film. Boğulmaya az kaldım. Sanki dipsiz bir kuyudan tırmanmaya çalışıyorum. Işığı görüyor bir türlü o ışığa ulaşamıyorum. Kuyu beni dibe çıkıyor. Kuyunun dibi su çamurlu su. Düştükçe dibe tekrar tekrar tırmanmaya çalışıyorum.

         Açıyorum eski defterleri eski blog yazıları .Beni mutlu eden şeyler neler biliyorum doğaya çıkmak mutlu ediyor. O zaman neden yapmıyorsun? diye kendime kızıyorum. Markete giderken parktan geçiyorum. Kuşlar dolaşıyor ruhumda. İnci Aral'ın yazdığı gibi içimde ölü erkek kuşlar göçüyor. Bu kitabı ilk okuduğumda çok beğenmiştim. İkinci defa okuduğumda aynı tadı almadım. Tekrar bir ara okuyayım.) Burnumda maskem doğanın görselliğini içime çekmek istiyorum. Nefes alamıyorum. Biraz maskemi indirip doğayı koklamak istiyorum.

         Bu satırları yazarken şimdi gök delindi. Önce bardaktan boşanırcasına bir yağmur sonra  dolu yağmaya  başladı. Güneş tekrar açtı.

         İnternetten kitap ısmarlamak istedim. Kızımı bekledim. O yardımcı oldu. Kitapları ısmarlarken anne bu çocuk kitabı dedi. Birini iptal ettirdi. Ege'de varmış. Sonra Kitaplarım geldi. Üç kitap çocuk kitabı. Judith Malika Liberman çok güzel resimleri vardı. "En iyisi torunlara hediye edeyim" dedim. Kızım dedi ki " Ismarladığın kitaplar Ege'nin  okuma kitapları". Neyse bir kısmını kurtardım. Yalnız böyle bir tesadüf çok ilginç. Ismarladığım kitaplar torunun okuma haftası kitapları. Gülsem mi ağlasam mı misali.

                                         


         Şimdi derin yalnızlığımı içime çekeyim. Çay saatim gelmiş. Arkadaşım televizyon ile karşılıklı çayımı içeyim.(Kitaplarımı gelir gelmez okudum.)

                                                                       


Not; yazdığım yazılar hemen blog dünyasına düşmüyor. Nedeni ne olabilir? Kendi sayfamda var. Güncelleme yapıyorum. Üç saat önce yazdım. Bakalım ne zaman düşecek. 

        

       

 

17 Mart 2021 Çarşamba

Ankara'nın çiğdemi

                                                   




                     
       Ankara'nın bozkırına yakışan baharı müjdeleyen bir bitki. İlk karşılaşmamız yıllar önce Ahlatlıbel'de ormanın içinde yürüyüş esnasında karşıma çıktı. Daha sonra mor rengiyle beraber Karaşar Köyü gezmesinde karların arasında gölette kış günü önümde belirdi.
        Köyde ki evin bahçesinde görünce çok sevindim. Onu görmek için dağlara  ya da ormana gitmeme gerek yoktu.
         Biraz araştıralım bakalım.
        Çiğdem türlerinden Crocus ancyrensis, Ankara'ya özgü endemik bir türdür. Kışı toprağın altında geçiren soğanı, karların erimesiyle birlikte Şubat-Nisan ayları arasında sarı çiçekler açar. Genel olarak Çiğdemler 1000-1600 m rakımlarda görülen, çok yıllık, yumrulu, sarı ya da mavi çiçekli otsu bitkilerdir. Çiçekler geceleri ya da kötü havalarda kapanır. Toprak altında üst üste iki soğanı bulunur. Üstteki küçük soğan bu senenin, alttaki içi boş olan ise önceki yılın soğanıdır. İlk yıl soğanda depolanan besinler ertesi seneki soğanın yaşamasını ve diğer yıl filizlenip baharda yeni bir bitki oluşturmasını sağlar. Soğanda depolanan su ve besinler soğanın üzerini kaplayan ağsı mantar tabakası tarafından korunur. Bitkinin sahip olduğu nektar, böcekler ve kelebekleri çekerek tozlaşmanın gerçekleşmesini sağlar.
         Köye gidip dağlarda yürüyüş yaparken  her yerin kurak ve bozkır olduğu yerde sarı rengiyle kayalıklarda ağaç kovuklarında karşıma çıkınca beni mutlu ediyor. Tıpkı çok sevdiğim arkadaşım ya da dostuma kavuşmuşum gibi. Ya da her türlü zorluğa rağmen kendi ayakları üzerinde duran insanlar vardır birden zor zamanda kaldığınızda yanınızda belirir. Onu görünce bir sevinç dolar yüreğiniz.  Çok şey beklemez sadece güzel tatlı sözler. O iltifatları alsa da utanan insanlar vardır ya. İşte çiğdem Ankara çiğdemi böyledir. Sabırlıdır on ay toprağın altında yeni yumru soğanları yetiştirmek için bekler. Yeryüzüne çıkmak için sabretmeyi öğrenmiştir. Sonra bir bakarsınız bozkırda kuru çimenler arasında başını uzatmıştır size  seslenir. "Hey orada birileri var mı beni ezme aman dikkat et. Bahar geliyor beni gördün mü?"" Ay kıyamam sana seni görmek için doğaya bakmaktayım.. İyi ki varsın." derim. 
          Sabah önce kar ile uyandım. Martın on yedisi baharı beklerken karla karşılaştım. Şimdi güneş açtı.
       Çiğdem çiçeğini düşününce, fotoğraflarına bakınca güneş aklıma geliyor. İçimi ısıttığını bilmek bana huzur veriyor. 

          

15 Mart 2021 Pazartesi

Doğaya tutunmak



 

       Temizlik yapıyordum. bıraktım. Canım yazı yazmak istedi. Robot yapsın dedim onunda şarjı bitmiş. O şarj olurken şuraya kafamdaki meseleleri yazayım.

      Baharın Ankara'ya gelmesi nedense geç oluyor. Komşunun bahçesindeki erik ağacına bakayım. Ay oda yeşermemiş. Moralimi bozmayacağım.

       Okuyorum, izliyorum, bakıyorum, ekiyorum, kavga ediyorum. Ne yapıyorum? sorusunun cevabını arıyorum. Plansız olmak istiyorum. Terasa çıkıyorum boş saksılara bakıyorum. İçine neler ekebilirim. Tohumlarımı çekmeceden çıkarıyorum. Neler varmış bakalım. Bir kısmını satın aldım. Geçen yıl beş liraya aldığım tohumları bu yıl 2.5 ,3 liraya aldım. Ucuzlama değil. Plastikçiydi aldığım. Bu yıl aktardan aldım. Bodrum papatyası , hatmi çiçeği ,su kabağı, ay çekirdeği, marul maydanoz ,dere otu ve marul. Şimdilik bunlar bir kısmı ekildi. Bir kısmı bekliyor ekmemi.

          Bir tohum olsaydım ne olurdum diye düşünüyorum. Çiçek tohumu olmak istiyorum rengarenk. Gönüllere dokunmak istiyorum. Açılmayan kapıları açmak isterdim. 

         Kaç gönüle dokundum, kaç kapı açtım, kaç farklı bakış açısı gördüm, duydum bilmiyorum. Ne istiyorum ben de bilmiyorum. Balkon çiçek dolmaya başladı. Neden çok seviyorum bir bilsem.. Çiçeği sevmek ne demek .? Ama masamın üzerindeki yeşilliğin beni mutlu ettiğini biliyorum. Mutfakta hareket halindeyken sümbülün kokusuna bayılıyorum. Burnum tıkalı ona rağmen kokusunu  seviyorum. Karşımda güzellik görmek istiyorum. 

       Şu sıralar pembeye taktım. Çuhada pembe rengim yoktu. İki tane aldım. Bir tanesi köye bir tanesi balkona. Bu yazıyı yazarken masanın üzerinden bana bakan siklamenini pembesi. Ruhuma da iyi geliyor. Dün akşamki gün batımı oda pembe. Üzerimdeki bluz oda siklamen pembesi.

      Tohum ekmeyi seviyorum. Bakalım hangileri ne zaman çıkacak. Martın ortası oldu. Yaşama bakışım değişiyor. 

        Bazı ektiğim çiçekler tutmuyor bazıları tutuyor . Tutunmak ile ilgili yazı yazmıştım. Bir bakayım notlarıma.

        İki yıl önce yazmışım.

       " İki meyve ağacım var biri elma Deniz için diğeri ayva Ege için on üç nisanda ektim. İkisi de tutmuş Eşim “Tutunmak ne demek” dedi. “Bitki ölmemiş doğaya tutunmuş  kökleri yaşamak için toprakla buluşmuş.” Suyunu ,yaşamak için var olmak için tüm enerjisini topraktan alır. Yeni ekilmiş ağacı sulamamız lazım tutunmaya yardımcı olmak için dış desteğimiz gerekir.

       İnsan yaşamın içindeki boşlukta   nasıl tutunur? Zaman zaman  sorguluyorum.

         Bende yaşama tutunmaya çalışıyorum. Doğa , insan, dış unsurlar bana enerji veriyor. Çevreme bakıyorum her  insan tutunmak için bir çare arıyor. Kimi işine tutunuyor. Bazı insanlar bir başka insana tutunuyor. Bir de var kimselere tutunamayanlar var.  Kimileri aşka, tutunuyor kimisi çiçeklere, doğaya .Her şey tam mutlu derken bir şey eksik diyorum ne eksik olan ne bir çözebilsem."

         Ağaçlarım tutmadı tutunamadı. Neden diye sordum  Arif dedi ki "Yenge üste ekmişsin iyice derinliğince toprağa ekeceksin. Birde ilk ekildiği dönem sulanması lazım, ayrıca güneş görecek." Yöntemini bilmeden yaparsan böyle oluyor.
          Geçen ekim ayında ektiğim vişne tutmuş.


          
          

10 Mart 2021 Çarşamba

Dünden bugüne kendime baktım

 

                                                                                    


       Nasılda durulmuşum. Bir gün hasta gibiyim yürüyüş üzerine temizlik. Bir başka gün iyiyim Torunlarla koşuşturmaca. Bir zamanlar diye cümle kurmakla meşgul olmak...

        Öğretmenlik yaparken öğrencilerim öğretmenler gününde okulun öğretmenlerine lakap takmışlardı. Bana ne isim verdiler tahmin edin. Bildiniz mi?  bilemediniz mi? En sonunda yazacağım Felsefe dersini anlatıyordum. Anlatırken yaşıyordum. Hele psikoloji dersi örnekler yaşamın kendisiydi.

        Felsefenin temel sorularından bazıları Nereden gelip nereye gidiyorsunuz? Ben kimim? İnsan nedir? Bilgi nedir? İyi nedir? Kötü nedir? Güzel nedir? İnsanın kendisiyle ilgili  yaşadığı dünya ile ve evrenle ilgili soru sorup cevap araması. Vb sorular yanıtlar. Bunu aynı zamanda bütün okula oynayarak beni anlatmışlardı.

       Yine bir öğretmenler günü siyah mini eteği üzerimde kırmızı kazak ve siyah yelek. Beni taklit ettiler. 

        Okulun mezuniyet balosu. Orada nereden aklıma geldiyse palyaço oldum. Bir erkek öğrencinin ayakkabılarını giydim. Bir tişört bol pantolon ve makyaj. 

          Sinop bienalin atölye çalışmaları var. Hangisine yazılayım derken Emre Koyuncuoğlu yönetiminde oyun yazma atölyesine katıldım. Gruptaki diğer kişiler oyuncu, yazar şair. Ben de ne cesaret. Rehberlik dosyası dışında yazdığım bir şey yok.  Oyun yazdım. Ama nasıl yazdım ben de şaşırdım. Oğlum düzeltti. Rejisör oyuncular belirledi. Provaları izledik. Bir oyun nasıl sahneleniyor gördük. Bienal kapsamında süre kısa on beş dakika tır tiyatrosunda oynandı.

         Daha sonra bu oyunu lise öğrencilerim oynadılar. Çok yetenekliydiler. başroldeki kız heyecanlandı. Ben oynayamam dedi. Neyseki yedek oyuncu cast derken bu işi başardık.

          İki defa Bienal kapsamında Hülya Karakaş' ın hazırladığı kadın cinayetleri ve kadın oyununda  rol aldım. Sinop halkına oynadık. 

         Ankara Taksav'ın düzenlediği festivalde oyun sonrası konuşma yapıp plaket vermek. Her defasında heyecanlanırdım. Seyirciye konuşmak zor olur. Meğer o kadar hızlı konuşuyormuşum haberim yok. Arkadaşım uyardı.  

         Araba sürmeyi sevmek eşimin ehliyeti yok. Şehir içi şehirlerarası ben kullanıyorum. Bir tek denemediğin yamaç paraşütü ve kayak. Yamaç paraşütünü kardeşim yapıyor. Torunlarda kayak. 

       Bir yaz da kızımla yelken sporuna başladık. İlk gün eve geldim. Başım dönüyor kendimi hala denizde zannediyorum. Kızım geldi. Onlar denize düşmüş. Yelken dümeni de düşmüş elleriyle tekneyi karaya getirmişler. Meğer yelken kursunu gösteren bana dümeni vermiyormuş sadece yelkenleri .Son gün verdi. Tabii ben suyun içinde. Bir türlü çıkamıyorum. Dümeni bacağın arasına aldı. Beni tutup çıkardı. Kızıma dedim gel ikimiz açılalım cesaret edemedi. 

      Ama dün tek başıma köye gidip geldim. O heyecan yaratıyor. 

      Şimdi bu yazıyı yazdıktan sonra kendime bakıyorum Heyecan duymayı kaybetmişim maalesef.

       Şimdi cevabınızı bekliyorum.

     Haydi cevabı yazayım çılgın .Tahmin ettiniz mi? Benim çılgınlıklarım böyle ya sizin .Kendinizce çılgınlıklarınız neler?

6 Mart 2021 Cumartesi

Son günlerde

                                                                    




                                                           Kızımın orkidesi rengi güzel.




                                                  Gölcük'ten pazardan aldığım kaktüslerim.

       Mart ayı geleli beş gün olmuş. Bir yandan şehitlerimize üzülüyoruz. Dün bir arkadaşa uğradım. Sokak kalabalıktı. Şehit olan kişiyi arkadaşım tanıyor. "Bir yıllık evli gençliğini bilirdik. Bizim mahalleden" dedi. Bir sokak sonrası her şey normal. Ateş düştüğü yerde yangın her yerde. Bir yandan üzülüyoruz. Diğer taraftan normal olmayan normalimizi ararken dengemizi bulmaya çalışıyoruz.

       Bloglarda mart ayı yazıları yayınlanmış bende tık yok. Nereden başlasam derken "Son günlerde yaptıklarına bak" dedim Kitap, çiçek ,evde yapılan ufak değişiklikler, yeni normalleşme. Bende elini kaldıracak hal yok. Canlan bakayım dedim kendime yarın torun bakma günü okulların açılması, baharın gelmesi... Şimdi kendime çıkan konulara bak nereden başlasam diye.

      İstanbul'dan Mihriban geldi.(Hüznün tadı) eşimin kuzeni benim en yakın arkadaşım. Kısa ama mutlu bir görüşme onları yolcu ettikten sonra elimdeki kitaplar bitmişti.Kaç gündür kitap alamadım. teyzemin kitaplığına bakayım dedim. Bir çok okumadığım kitap bazısı Mihriban'ın tren yolculuğunda okuduğu kitaplar annesinde bırakmış. Bazı kitaplar ortaktı. Grange kitabı vardı. En güzel dünya vb

      Uzun tren yolculuklarını nasıl özledim. Ankara Akhisar, Ankara Kars, İstanbul Ankara  ama en çok Akhisar Ankara on üç saatlik zaman akşam sekizde binilir sabah dokuzda inilir. Elimde kitap hayal ettim durdum.

      Hemen okumaya başladım. Bazılarını saklıyorum mutsuz olduğum ya da can sıkıntısında yapacak bir şey bulamama durumunda değerlendireceğim.

      Geçen yıl pandemi başladığında yazdığım yazıları ve bir ay nasıl geçecek derken bir yıl nasıl geçti diye sorgulama. Buda Ceren'e gelsin mavi ojelerimi sürdüm. Gezdiğim yerleri değiştiremiyorsan kendini değiştir. 

      Bir de teyzemden çiçek fidesi aldım. Sanki evdeki çiçeklerim az gelmiş. daha seralara başlamadım.

       Çiçek dolu dünyayı seviyorum. Çiçeklerin önünde elimde kitap hava ısınmış. Camlar açık tül uçuşmakta. Radyo ilef çalıyor bir yandan dünya kaygılarını bir tarafa bırakmak istiyorum. Ama gözümün önünden satılık çocuk haberi geçiyor. Kayıtsız kalamıyorum. Baskın yapılmış çocuk kurtulmuş ailesi bulunamıyormuş. Çocuklara insana yapılan zulüm diyorum. Ne korkunç. torunlara verdiğimiz özeni düşündükçe kahroluyorum. Kendi küçük dünyama dönemiyorum.

       Yaşamın hangi yönüne çevirsem yüzümü diğer yönü aklıma geliyor. "Ne istersen var" diyorum bu hayatta. Ne görmek istiyorsan görüyorsun. Yine de baharın yeniden canlanması gibi yeniden doğmalıyım. Yaşama yeniden bakmalıyım. diyorum. İşe nereden başlayacağımı bilmiyorum. Torunlar okul ve kreşe başladı. Kendimle kalacağım zamanlar arttı. Tabii yarın bir başka değişiklik olmazsa. Fazla sevinemiyorum. Küçük toruna bakıyorum .Kreşten çıkıyor neşeli. Gelin ellerinizi sileyim diyorum. Çantasındaki kolanyayı açıyor. ellerine sürüyor. "Maske ile nasıldınız?" diyorum. "Sıkılsak ta alıştık" diyorlar. Küçük çoçuklar nasıl bir dünyaya geldik diye sorguluyorlar mı?

        Güneşin sıcaklığına sırtımı veriyorum.











Ne okuyoruz? Babamın Tenekeleri Zehra Konukman'ın ilk kitabı

                                                                                                                                            ...