Yaz ortası aylardan temmuz hava çok sıcak asfaltta yumurta koysanız neredeyse pişer.
Annem "Haydi çocuklar biraz uyuyun sonra amcanlara gideriz." Kızlar çok mutlu uyumak istemeseler de evin en serin yerini bulup sohbet oyun derken uykuya dalmışlar. En küçük kardeşleri iki yaşında onun sesiyle gözlerini açıyorlar. Biraz rüzgar diyerek hazırlanıp bahçeye kendilerini atıyorlar. Anneleri elinde tepesinde kiraz bulunan hasır şapka " Hava çok sıcak almayı unutmayın." diyerek arkalarından bağırıyor. Bir yandan da Ali' nin yedek kıyafetlerini hazırlıyor. Akşam üstü olmasına rağmen Akhisar sıcaktan Yanıyor. Saçları yapış yapış amcalarının evlerine varıyor.
Amcalarının evinin önü avlu arka tarafında erik ve dut ağaçları var. Avluda bir tulumba. Tulumbanın havuzu yosun içinde. Yengeleriyle görüştükten sonra son hızla dut ağacına yöneliyorlar. Kızlar bir ellerinde dut ağzının kenarları kıpkırmızı üstleri leke içinde ağızları dolu dolu. "Mutluluk ağaçtan dut yemektir." Kendi evlerinin bahçesinde dut ağacı var. Ancak yengelerinin dutu kırmızı ve iri. Sonra erik ağacına yöneliyorlar Erikler iri kütür kütür. O arada ablam erik ağacına tırmandı bende çıkmak istiyorum. Ablama yalvarıyorum. "Elini uzatıp bana yardım et." Ablamın elini yakalayıp ağaca tırmanırken birden kendimi yerde buluyorum. Neyse ağaç alçak, ayağa kalkıp tekrar deniyorum. Başardım ağaçtayım. En uzak dallara ulaşmaya çalışıyorum. İri olanlar güneş gören yerde. "
Tam elleri dolu bahçeden çıktıklarında ay ay demeden Ali havuzda annelerine sesleniyorlar Ali'yi anneleri ensesinden yakalayıp boğulmadan sudan çıkarıyor. Bir yandan kızlara tatlı fırça "Erik ve duttan gözünüz hiç bir şey görmüyor. Hani kardeşinize göz kulak olacaktınız." Değişmeyen durum bebek Ali her defasında o havuza düşüyor. (Ali galiba sıcaktan çok bunaldığı ve serinlemek için havuzun kenarından ayrılmıyor) Anneleri bir yandan söylenip bir yandan şakalaşarak. Ali'ye banyo yapıp üstünü değiştiriyor.
Yenge "Akşam Muharrem ağabeyime haber verelim gelsinler. Bizde senle patlıcan pidesi yapalım yenge" sözünü duyan çocuklar sevinçten çığlık çığlığa yerlerinde zıplıyorlar.
Dün komşumuz eşimin arkadaşı Gazeteci Tufan bahçeye dut yemeye çağırdığında bu anı aklıma geldi. Ankara'da ilk dutu ya Dikmen Vadis'inde ya da İlkbahar Park' ında tadarım. Ters duttur, minik miniktir.
Sinop' ta Tufan bey geçen yıl Ağustos sonu incir yemeğe çağırmıştı. Bahçe kuruydu. Bu yıl hatmi çiçeği, pembe beyaz, kırmızı sardunya ve iri papatyalar ve nar kırmızı çiçeği ile renk cümbüşü içindelerdi. İyi ki yanıma fotoğraf makinamı almışım. Kırmızı iri dut pembe, vişne iri dut ve yine cinsi başka kırmızı dut ve armutlar olgunlaşmış. Dutu ağaçtan yemek ellerimizi çocukluğumuzdaki gibi kıpkırmızı yapmak hasret kaldığımız bir durum. Mutluluk budur dutu armudu ağaçtan yemektir. Eğer bu dutsa keyfi ayrı. Meğer ne güzel çocukluk geçirmişiz. Evlerimiz bahçeli ve içi ağaç dolu. Ankara'da sütçüden yarım kilo beyaz dut almıştım. Hiç tadı ağaçtan toplamayla aynı değildi. Bu dutlar o kadar iri ve vişne rengi ki eşim onları böğürtlen zannetmiş. Böğürtlenin ağaçta ne işi var. Şekil olarak benziyor. Tamam haklı ama kardeşim böğürtlen çalı meyvesidir.
Tufan Bey sesleniyor "Zehra hanım pembe duttan çok yediniz burada kırmızı dut var onunda tadına bakınız. O ağacı bırakıp bir başka ağaca yöneliyorum. Armutlar olgunlaşmaya başlamış. Bizim adam sesleniyor "Armudun iyisini kim yer ?" Tabii ki bizler. Armudu çok sevmesem de daldan toplayıp dalından yemek çok güzel. Tufan bey bir torba uzatıyor. Ve armudu ağaçtan nasıl toplamam lazım onu anlatıyor. Yoksa armutlar ziyan oluyor. Sapı ile koparmak gerekmiş. Yeni bir bilgiyi öğrenmenin mutluluğu ayrı. Dut içinde bir kap getiriyor. Bizim adama toplaması için ikna etmeye çalışıyoruz. Ama kabul etmiyor bahaneler üretiyor. Ben kalkıyorum bir kutu kırmızı dut topluyorum. "İyi ki şekerim yok. Kesin fırlamıştı." diye düşünüyorum.
Tufan Bey "Eskiden önümüzden deniz gözüküyordu. Şimdi beton evleri diktiler." diyor. Yine de yeşil büyük bir bahçenin içindeyiz. Sırtımı beton yığınına çeviriyor elimdeki çayın keyfini çıkarmaya çalışıyorum. Sinop yarımadası eskiden zeytinlik ve ahşap evlerle doluydu şimdi ada betondan gözükmüyor. Bulduğumuz her yeşili korumamız gerekir. Bir gün ya bu beton ya da nükleer santral bizi boğacak.
Çok uğraştım o nükleerleri yaptırmamak için, sokaklara çıktım, köprülere pankartlar astım, sonunda gözaltına alınıp gazetelere bile çıktım ama olmadı, yaptılar… Şimdi ikinci üçüncü boğazlara köprüler alttan geçen tüneller kanallar….. Bu resmen bindiğin dalı kesmek ama mantık şu: ben paramı kazanayım da benden sonra kime ne olursa olsun, dünya yıkılsın bana ne… İleride bunlar suç olacak, şimdiden başladı gençler hesap sormaya, geleceğe yönelik işlenen suçları bugünden dava etmeye… Gençler bizden daha güçlü, şükürler olsun.
YanıtlaSilNeyse…..
Ne güzel günler yaşamışsın çocukken bile olsa… Dut rahmetli ananem çok severdi :)
Ceren Sinop'lu ların bazıları iş olacak diye istiyor. Mücadelede bir avuç insan. Aynı yüzler. Ama mücadeleye devam. Kar, para yenmiyor. Temiz hava kirlenmemiş su temiz toprak gerekir. İnşallah torunları ve çocuklar çaba gösterir zor günler bekliyor. Çocukluğumda bahçeli ev ve kendi diktiği iz sebzelerle büyüdük. Beş kardeştik. Sevgiler
YanıtlaSilah anı nefis nefis yaaa ne güzel mutluluk yaaa :) dikmen vadisinde yani şimdi de yeniyor mu dut ki :)
YanıtlaSilEvet deep. Sevgiler.
YanıtlaSilKamu sektoru ve Devlet uzun donem cikarlarinin guvencesidir.Liberal ekonomi diyerek islevlerini indirgediler 80 sonrasi.Her sey ozel sektore birakilmamali.Sonunda parasi olan baski gruplarinin gucu baskin gelir oldu hemen her alanda.Diplomayi aldiktan sonra okumayi birakan sozde okumuslarin cok vebali var bu genel aldirissizlikta.Ancak sorun top olup onune dusunce akli eriyor ne yazik ki insanoglunun.
YanıtlaSilMarmara da deniz salyasini gorunce herkes korktu sasaladi ama sonuc? Herkes dogayi copluk olarak goruyor.Kimi cekirdegini kimi fabrikasinin atigini acimadan bosaltiyor.
Neyse, sizin ilk dut fotografi yemek dergilerine yarasir mukemmellikte olmus.
Ankara da bahcelerde cok meyve agaci var.Henuz kentsel donusum kiyimina ugramamis evlerin bahcelerinde ozellikle Bahceli Emek Yenimahalle taraflarinda.
Ağaçtan dut yemek gibisi var mı? O kara dutun suları akar, elleri kırmızı kırmızı boyar. Oh ne güzel!
YanıtlaSilAfiyet olsun. :)
Selam adsız katılıyorum yazdıklarınıza. Hala Ankara'da Dikmen, Sokullu, Batıkent bahçeli evler var. İçinde meyve ağaçları var. Umudu kaybetmemek lazım.
YanıtlaSilSelam Ekmekçi kız teşekkürler.
YanıtlaSilİzmir'de kapımızın önünde ters dut vardı. Mayıs gelince sabah akşam onun başındaydım. Yalnız karanlıkta yemeye kalkınca üzerine konmuş olan mis kokulu yeşil osuruk böceklerini de ağzıma atıp sonra saatlerce o iğrenç kokuyu ağzımdan çıkartmaya çalıştığım da çok olmuştur .
YanıtlaSilBir gün bahçeli evim olursa bir dut bir de incir ağacı istiyorum. Zira, diğer meyveler neyse de dutla incir ağaçtan en güzel yeniyor, pazarda aynısı bulunmuyor.
Selam Handan, aynen katılıyorum. Dut ve incir ağaçtan en güzel yeniyor.Ay Handan o böcekler çok kötü kokuyor.Neyse sen aydınlıkta ye.
YanıtlaSil