22 Haziran 2021 Salı

Yalnızlığımın nefesini hissettiğim balkon

                                                             









       Sevgili babam galiba yeteneği vardı gerisini yaşamdan öğrenmişti. Bir mühendis titizliğinde  evin planlarını kendisi çizerdi.

         Gözlerimi dünyaya açtığım ilk evimiz de yaşam alanımız hayatımız diye düşündüğüm avluydu. Annemin gökkuşağını andıran çiçeklerinden sardunyalar, ortancalar, ne bulursa ektiği tenekeler içindeki çiçekleri avluya farklı bir hava verirdi. Bahçede ekilen zerzevat, korkusuzca dolaştığımız sokaklardı tüm dünyamız.

      Dışardaydık sürekli. Kış gelince sığındığımız kuzine kadar yakındı sokak kapısının üstünde oynanan evcilikler. Yüzümüzü çevirdiğimiz gökyüzü hep yakındı bize. Akşamları oynadığımız sokak lambaları altında birbirimiz aradığımız saklambaçtı.

         Ne zaman ki yeni eve gitme vakti geldi. Minicik bir balkona sığmaya çalıştık. Köyden kente göç eder gibiydik.  Neyse ki terasın genişliği ve birinci kata terfi etmemiz mutlandırmıştı bizi. Babamın inşaat ustası olmasının şansı. Zaten biz büyümüştük, sokaklar yavaş yavaş tekinsiz mi oluyordu. 

        Atlı arabalardan, faytonlardan, geçiş yapmıştık arabalara. Evlerimizde düz ayaktan kurtulmuş. Birinci, ikinci, üçüncü derken yukarıdan bakmaya başlamıştık her yere. Bazıları renkli kuleler içinde yaşayacağımız modern hayatımız. Gözümüzün alabildiğince görmek için tırmandıkça tırmanıyorduk . 

       Ağaca toprağa hasretimiz vardı. Akrabalarla gidilen piknikler, okulun bahçesindeki koru, evin karşısındaki çınar ağacı ile idare ettik.

       Şehrin her yanını saran binalar arasında nefes almamız gerçekti aldığımız nefes miydi? Onu da fark edemedik. Şehirler büyüdü sırt sırta verdi evler. Köyünden gelen insanlara dar geliyordu.

       Binaları yapan mühendisler mutfak ve balkonları küçültmüşler oturulmayan geleneklerde her daim gelecek konuklara hazır odalar yapmışlardı. Minik balkonlara sığmaya çalışırken bir yanda annemizin terfi ettiği mutfaklar içinde  mutluyduk. Çünkü daha büyümemiştik. Tıpkı oturulamayan balkonlar gibi.

       Hayatımızı birileri mi belirliyor? Niye yeni yetişmiş elemanlar, evleri inşa eden kişiler, gelir grubuna uygun yüzü karanlık, ruhsuz evleri dikmişlerdi. Göçebe toplum olup yerleşik hayat bize göre değil diyerekten sanki geçici konutlarda yaşar gibiydik.

         Nefes alamıyorduk. Neyse şehir planlamacıları bu sorunlara çözüm getirip parklar oluşturmaya başladılar. Göğe yükselen binalarımızdan çıkıp soluk almaya gitmek lazımdı. Ama onun içinde illa sokağa çıkmak gerekti. Balkonlar evet biraz daha mı büyüyordu yoksa biz büyüyüp balkonlara sığamıyor muyduk? Yoksa balkonda oturacak zamanımız mı yoktu?

        Köydeki yaşam insana yetmedi. (Toprağın bereketini fark edemedi. Şimdi haydi köyümüze geri dönelim şarkılarına sığınıyoruz.) İşsiz insanlar çoluk çocuğu alıp kentteki tanıdığının yanına sığındı. Sonrada kentin etrafında bulduğu toprağa geceden kondurduğu evine yerleşti. Tıpkı çocukluğumuzun evlerine benzer ama derme çatma evler kenti sarmaya devam etti. Bulduğu çekirdeği ekti. Etrafı yaşanacak yere benzetti. Doğduğu eve  özlemini gidermek için. Köyünde olmasa bile köyün benzerini yaratmaya çalıştı.  Lağım kokuları arasında yeni bir hayat oluştu.

        Kentte doğal afetin vurduğu ucuz ve kalitesiz  konutların yerle bir ettiği dünya. Kaybettiğimiz hayatlar içinde acımızı saklar olduk.

       Arazi çok olmasına rağmen merkeze yönelmek merkezde olmak önemliydi.

       Bütün gün iş yerinde çalıştıktan sonra sadece yatmak için vardığımız evler. Balkon sadece ardiye  için mi vardı. Ya da evin hanımının bir sardunya sıkıştırdığı ya da iki ya da üç çiçek ektiği sığınamız mıydı. Peki ev neydi? Sığınılacak liman mı?

         Geniş kalabalık ailelerden çekirdek aileye geçerken hayatımız evler yaşantımızda değişti. Anne baba işe, çocuklar kreşe ya da okula  denilen yeni bir dönem başladı.

          Birden dünya ve zaman değişti. Evde geçirilen zaman azalmışken ev kendini yine hatırlattı. En korunaklı yerimiz oldu. Yaşlı nüfusu eve sokup, balkonsuz küçücük evin pencerelerine yaşlı gözler ile içinde  hapsettik. Yalnızlığının sığınağı ev mi yoksa kendisi miydi?

        Küçülen evleri ofis yaptık. Evin hanımı ocakta yemeğini kaynatırken bilgisayarda işin başına gönderdik. Evin erkeğinin öyle sorumluluğu yoktu. Sadece "Şimdi ne yemek var." demekle meşguldu. (Evde yemek yapan erkeklere sözümüz değil.)  

       Çocukların okulları kapalı, yasakladığımız bilgisayarları önlerine sürdük. Bazılarının evinde o da yoktu. Okul tatil oldu. Kiminin interneti yok, kiminin cep telefonu. Eğitimi hastalıktan rafa kaldırdık. Çocuklarda tıpkı ihtiyarlar gibi evdeydi. Balkonsuz evlerden dışarıyı seyrediyorlardı. Bazıları bit kadar balkonda oyun oynuyorlardı.

       Hayatı sığdıramadık bir yerlere ev önemliydi. Evin planı bizim yaşantılara bir türlü uymadı. Biz bize sunulanı kabul etmekten başka ne yapabilirdik?

          İnanıyorum inanmak istiyorum dünün çocuğu yarının gençliği büyürken  tüm bu sorunları görüp geleceği farklı planlarsınız.

        Not :Bu yazıyı yazmada esin kaynağım oğlumun bana söz ettiği Akbank'ın kırk yaş altı gençler yönelik balkon adlı yarışmanın çağrıştırdıklarıdır.

26 yorum:

  1. !950'den sonra Demokrat Parti iktidarıyla birlikte "Lüküs Hayat" özentisi toprağa yakın yaşamları apartmanlara tıkıştırmaya başladı.
    Üzerine gelen hızlı şehirleşme ve şehirlerin plansız, dengesiz büyümesi kötüyü baştacı haline getirdi.
    Bundan sonrasında bozulanı yeniden yapmak, onarmak hayli güç olacak, ne yazık ki.

    YanıtlaSil
  2. Çok doğru anlatmışsınız günümüz sorunlarını. Şehir yaşamı insanı bağlayan prangadan başka şey değil bana göre de.

    YanıtlaSil
  3. Selam Ekmekçikız Haklısın en azından yeni kurulan yerleşim, yıkılıp tekrar yapılan binalarda daha özenli olsunlar.Sevgiler.

    YanıtlaSil
  4. duygu emanet şehir ve kasaba hayatı sevdiklerimizle beraber yaşadığımız hayat güzel ancak yaşadığımız yerler mekanlar çok önemli. Çevre ve şehircilik anlayışı değişmeli. Sevgiler.

    YanıtlaSil
  5. Balkon kulturu biraz iklime biraz da sohbet gelenegine bagli.Balkonlar goge yukselen evlerin nezaketen kondurulmus kus yuvalari.Nitekim guvercinler de bu mekanlari her turlu mesken edip batirdikca hanimlar buralari camekanlatmaya basladi.Burada bir turlu bitmek bilmeyen eve ek mekan olusturma saplantisinin da etkisi olabilir.Zaten oturulup oturulacagi Ankara gibi yazin guneydeki kadar uzun surmedigi yerlerde olsun olsun iki ay...Velev ki oturacaksiniz ...Kim telefonundan bilgisayarindan gozunu alip canli sohbete katilacak? "Eskidendi cok eskiden..."

    YanıtlaSil
  6. Şule o bölümü yazacaktım. Ancak ilk çağrıştırdıkları. Birde Fransız balkon var oturulamayan. Haklısınız işin içinde mevsimler ve iklim durumu söz konusu. Ege ve Akdeniz'de mevsim uzun.Cep telefonundan baş kaldıramam olayı maalesef biz büyükler çocukları geçtik. Ben seviyorum balkonu. Sevgiler.

    YanıtlaSil
  7. ben en çok geniş balkonları, seramiklerle güzelleştirilmiş duvarları ve geniş bahçeleriyle en fazla 3-4 katı apartmanları özlüyorum sanırım...

    YanıtlaSil
  8. Özlediğin çocukluğumuz bizim Akhisar'da ki evimiz aynı sizin dediğiniz gibiydi. Anne ve babamızı kaybettikten sonra sattık. Bana Kalan daireyi amcamın oğlu aldı. Yabancı değil.Pandemi bitsede gidip ziyaret etsem. Babam terasa minik havuz su şadırvan yapmıştı. Akşam yemeklerini orada yerdik. Sevgiler.

    YanıtlaSil
  9. Yeni binalarda bakıyorum da balkon yok. Benim için de balkon çok önemli. Bu büyük şehir sıkışmışlığında nefes alacak bir mekan. Bazı evlere bakıyorum da balkonu hiç kullanmıyorlar. Öyle yapayalnız çiçeksiz balkonlar duruyorlar.

    YanıtlaSil
  10. Mihriban yaşadığımız yerleri güzelleştirmek gerek. Pencere önü, balkon, kapı önü. Cihangir sokaklarını doşırken saksılar sokaktaydı. Evet haklısın. Balkonsuz hayatı evler. Sevgiler.

    YanıtlaSil
  11. Offf, can evimden vurduğun yazılarından biri daha! O kadar haklısın ve o kadar güzel soru soruyorsun ki! Plaza insanlarından gir, "zaten biz pandemiden önce de ev hapsindeydik" yazan modern zamanlar insanına devam et, "sürekli bir bekleme hali" ile beklenen misafirlere ait müze gibi odalardan çık.. Çok haklısın çok!
    Sabahları ilk işim çiçeklerimle, tavşanlarla konuşmak, günaydınlaşmak dünya ile, havanın ısısını telefondan değil havaya çıkarak anlamaya çalışmak, saat taşımamak güneşe göre beden saatini ayarlamak; bunlar benim yaptıklarım. Lükslerim belki.. Belki de hayatta kalabilme güçlerim...
    Göğe yükseleceğimize toprağa inmeyi başardığımız an anlıyoruz neleri yitirdiğimizi ama... ama..

    YanıtlaSil
  12. Selam Ceren göğe yükselme yerine toprağa inme. Ne güzel bir değerlendirme. Güzel bakış için sağ ol. Pandemide kızımın oturduğu blok 12 katlı. Çocuklar sitenin bahçesinde arabalar arasında futbol oynuyor. Bisiklet kay kay biniyorlar. Çocuklar için sitelerin bahçesi düzenlenirken sadece çocuk parkı değil yeni ihtiyaçlara göre şekillenmeli. Pandemide domates eksende vardı.Değişen koşullara düzenlemeler uyum sağlamalı Sevgiler.

    YanıtlaSil
  13. Fotoğraflarla başlayan kuvvetli bir kalem.Vallahi çok hoşuma gitti bu postunuz...

    YanıtlaSil
  14. Denizin üzerinde yaşadığım şu günlerde, 5azduklarını başka bir göz ve ruhla okudum arkadaşım :(
    İçim acıdı...

    YanıtlaSil
  15. Tülin hayat bize birileri tarafından sunuluyor. Ve bizde bu hayatı bir şekilde yaşarken bir şekilde de daha yaşanılır hale getirmek istiyoruz. Sadece anlattıklarım bir damla. Sevgiler.

    YanıtlaSil
  16. Toki projeleri, sokaktan izole devasa siteler bizi daha çok bitirdi.

    Kanalımda Ankara ağırlıklı yürüyüş turları çekiyoum. İlgilenirseniz linkini bırakıyorum.

    https://www.youtube.com/channel/UCrjtB34Vf6I96j4buclFWCg

    YanıtlaSil
  17. kırk yaş altı gençlere yönelik balkon ne demek yaa yani dizaynı mııı :) mimari yarışma mııı :)

    YanıtlaSil
  18. gizlipencere06 selam dizlerim ağrıdığı için yürüyüş gruplarına katılamıyorum. Sevgiler.

    YanıtlaSil
  19. deep sanat yarışması ister yazı ister mimari vb.
    Yarışmaya Türkiye’deki üniversitelerin resim, heykel, fotoğraf, video, baskı, grafik tasarım,
    görsel iletişim tasarımı, animasyon, cam, seramik, geleneksel sanatlar, sanat yönetimi ve
    mimarlık bölümlerinin lisans, yükseklisans, doktora öğrencileri veya mezunları katılabilir.
    5. Yarışma teması: Balkon?
    80’li yılların Viyana Teknik Üniversitesi’nde, beşyüz mimar adayı ve akademisyene Friedensreich
    Hundertwasser böyle seslenmişti;
    “Bütün sorunumuz insancıllaştırmak.”
    Konut sorununu teknik bir mesele olarak ele almış yüzyıl ortası rasyonalizmine hararetle karşı
    çıkan Avusturyalı ressamın, tıpkı resim ve heykel sanatlarındaki gibi, diploma koşulu
    aramaksızın, herkesin kendi evini de özgürce inşaa edebilmesini savunuşu, bugünün dünyasında
    sıra dışı gözükmeyebilir. Ama söz konusu manifesto* üzerinden yapılacak bir okuma ile
    sıralanabilecek alt temalar derinlikli bir tartışmayı hak ediyor.
    Geçtiğimiz bir buçuk yıl, içinde yaşadığımız evler, gündelik yaşam pratiklerinin mobil doğasının
    sarsıcı biçimde duraklaması ile bireysel varoluşumuzun temel uzantılarından biri haline geldi.
    Balkonsuzluğa, ışıksızlığa, boş duvarlara veya fazlaca doldurulmuş vitrinlere çözümler aradık.
    Ekranlar ve ev-ofis düzenleri ile mahremiyeti zayıflayan evler, artık sığınılan limanlarımız değil.
    Her zamankinden daha bilinçli olarak, bize öğretecek çok şeyi olan iklimsel değişikliklere tanık
    oluyoruz. Sanat pratikleri de geleceğe dair bişeyleri sabitleme, öngörme arzusu ya da spekülasyon
    yaratma çabalarının nafiliğinin bilincinde hem durağan, hem de son derece aktif.
    Evler sanatın her formuyla dolup taşıyor ama içeri ve dışarı ilişkisinin yeni ifade ve etki
    biçimleri kazanmaya devam ettiği pandemi günlerinde ev özgürleştirici bağlamıyla çağdaş sanat
    evreninde nerede duruyor? Balkon?
    Murat Tabanlıoğlu

    YanıtlaSil
  20. Çok haklı ve güzel bir yazı olmuş. Ev bize kendini yeniden hatırtlattı. O kadar haklısın ki...Sevgiler.

    YanıtlaSil
  21. Pandemiyle birlikte evde geçirdiğimiz süreçler çoğalınca nefes alacağımız alanların değeri de daha bilinir oldu. Yüksek katlı bir binada oturuyorum. Tercihim en fazla dört-beş katlı bir bina olsa da, eşimin iş yerine yakın olması buna bizi mecbur kıldı. Küçücük de olsa bir balkonum var. Biraz daha büyük olsun isterdim. Orayı üç beş saksı çiçekle renklendiriyor, bir küçük masa ve iki katlanır sandalye ile...uzun oturuşlara müsait olamasa da bir kahve içimlik de olsa kullanıyorum. Ama çocukluğumda yaşadığım o sıcacık insan sohbetleriyle dolu, avlusu olan bahçeli müstakil evimizi de çok özlüyorum. Çağımız ve hayatlarımız olanca hızıyla değişiyor!. Düşündüren, sorgulatan ne güzel bir yazıydı. Kaleminize, emeklerinize sağlık...

    YanıtlaSil
  22. Sevgili dada teşekkürler evimiz her zaman önemliydi. En rahat ettiğimiz yerdi. Dış dünyadaki park otel akrabaların evi zaman zaman evimizin yerini almıştı. Sevgiler.

    YanıtlaSil
  23. İzler ve yansımlar güzel görüşlerin için teşekkür ederim. Değişen çağ ve zamana göre yaşadığımız mekanlar değişiyor. Sevgiler.

    YanıtlaSil
  24. Ne güzel bir anlatım olmuş. Keyifle okudum. Güzel Sinop'a sevgiler selamlar

    YanıtlaSil

Ne okuyoruz? Babamın Tenekeleri Zehra Konukman'ın ilk kitabı

                                                                                                                                            ...