23 Kasım 2021 Salı

Kış gelmeden kasımpatlar bitmeden ve soframızdaki tehlike

                                                         




                                                     


   


                                 Ankara, köy ve kış çiçekleri

        Sabah yedide uyandım. Kalkış saatim gelmiş, "şimdi iş olsa içimden kalkmak gelmez."  dedim. Dışarı baktım hava halan zifiri karanlık ve sisli. Okula giden çocukları düşündüm işe giden insanları 2016 dan beri yaz saati uygulamaya geçmemişiz. Karanlıkta işe ve okula giden insanların ruh halinin pek iyi olmadığını insanın fiziksel ruhsal  halinin korunması için aydınlık ve karanlık döngüsü önemli. Uykudan uyandığımızda aydınlıkta uyanmak beni iyi hissettiriyor. Sabah kalkınca mecburen ışığı açıyorum. Her yıl kasım ayında kasımpat (krizantem) alırım. Peki geçen seneki diktiklerim ne oldu ? Bir kısmını bahçeye dikmiştim. Sulanmadığı için mi ne çok cılız açıyorlar. (Bu yıl ki aldıklarımı apartmanın bahçesine ekeyim. Her sene benzer karar alıp uygulamıyorum.)

         Sanal alemde takip ettiğim yerlerde benim gibi çiçeği çok seven insanlar var. Adım gibi çiçek sever birisiyim. En uygun fiyata almak isterim. Kızıma uğradım hafta içi çalışıyor onu göremiyorum. Sonra sokağın bir köşesinde çiçek satan Ahmet Amca'ya uğradım.  Bekledim. kulübeye baktım. Dönüşte uğrarım diyerek Uğur Mumcu Park'ına gittim hem yürüyüş olsun orada fidanlıkta çiçek satış yeri var. İyi ki gitmişim. Sonbaharın son güzellikleri bitmemiş. Gözüm gönlüm şenlendi. Sıklamen, hercai menekşe, kasımpatı aldım. Tabii çok fazla olmasın derken aklımda beyaz kasımpatlar. Arabanın arkası dolmaya başladı. Dönüşte Ahmet Amca'ya uğradım Meğer içerde yatıyormuş. Beyaz iri kasımpatlar tıpkı annemin kasımpatları beni al diye bakıyor. Kafamda sorgulama başladı Bu kadar çiçeği ne yapacaksın. Kış grisi ile baş etmek için enerjiye ihtiyacım var. Kasımpat demetini almaya kalkışsam aynı parayı veriyorum. Onun yerine balkondan toplamak hoşuma gidiyor. İçimdeki ses bahane buluyorsun dese de o sesi dinlemedim. "Çiçeklerin rengi onların canlılığı ile güne başlamak... "dedim. Galiba doğadan uzak yaşamak, beton yığınları içinde olunca baş etmek için küçük sevinçler arıyoruz. Ankara gökdelenler şehri olma yolunda. Bu satırları yazarken öğlen olmak üzere sis halan kalkmamış. Gün bitmeden öğle menüsü oluşturayım. 

      Bugün sağlıklı ne pişirsem neye elimi atsam düşünüyorum gerçekten üretim ve sonrası ne derece sağlıklı.

       Dün brokoli haşladım. Sanki balık kokusu var. 

      Ballıkuyumcu Köy'ünde yemek yiyoruz. Konumuz tohum, lezzet. Kışın dünürümün dokuz tavuğu var. Yem alırken satan kişi isterseniz bir isterseniz iki yumurtaya uygun yem var. Yani bu durumda "dışarıdan gezen tavuklardan aldığımız yumurtalar  yumurtalar doğal yumurta değil mi? özellikle kışın." sorusunu sormaktan kendimi alamadım.  Sütçüden aldığım süt bir haftayı geçiriyor. Bozulmuyor. Bazen bir haftalık sütü lor yapmak için bozmaya çalışıyorum. Bir türlü bozulmuyor. İçine limon sirke atıyorum. Çok zor süt bozuluyor. Bir haftalık süt. Arkadaşlarım kaynamış süt bozulmaz diyor. Şimdi ben neye inansam. 

        Bahçeden domates bugün topladık bahçeden elimiz yeşil domates olmasına rağmen mis gibi domates koktu.

       Pazardan balık aldım. Balık o kadar lezzetsiz ki eşim "bu buzhane balığı dedi. En iyisi Kızılay'daki balıkçılardan almak" dedi.

      Peki bu durumda pazarcı bizi aldattı. Yumurtacı ona keza biz kime güveneceğiz. Aldığımız sebze meyve ,et süt ne derece sağlıklı. Yetmişli yıllarda babamın bahçesi vardı. Biber yetiştiriyordu. İri yeşil güzel biberler için Amerikan gübresi koyardı. Biberler iri ve yeşil olurdu. Hormanın gübreli hali. Birazcık hormon ya da ilaç  yararlı mı? Bunun ayarı nasıl yapılıyor?

       Bu konuda yazılan yazıları okuyunca  kafamdaki  sorular:

       * Üretici ilaçları kullanırken bilinçli mi?

        *Üreticiden alınan ürünler tahlile gönderiliyor mu?

        *Hallerde direk üreticiden alınan ürünler tahlil ediliyor mu?

         * Yurt dışına gönderilen yiyeceklerin üzerinde ilaç kalıntısı var diye geri gönderiliyor. Bu sebze ve meyveler iç piyasaya sürülüyor herhalde çöpe atılmıyor. İlaç kalıntıları bize zararlı mı? 

        Tüm bunları soframızdaki tehlike  göz önüne alarak yemek pişir ve ye. (Hormonlu ve hastalıklı bireyler olmadan)




27 yorum:

  1. Doğal ortamda yetiştiğini düşündüğümüz hayvancıkların yemi tamamen ithal.İnekler artık doğal döllenemiyor, veterineri çağırıp, istediğiniz türü söylüyorsunuz, geri kalanı kendisi hallediyor. İnek yemi diye tarlaya ekilen tohum da ithal. Portakal, limon ve anjelik erik dışında ilaçsız hiç ama hiç bir şey yetişmiyor, büyüyemeden böcekleniyor. Domates, biber minik minik meyve verse de çekirdeğiyle bir daha üretim yapmanız mümkün değil. Yapraklı sebzeler de dahil her şey ilaçlı olmazsa pazara gelemez... Bu durumdayız. Tavuğu vs düşünemiyorum bile...

    YanıtlaSil
  2. Selam Ecehan yazdıkların okuduklarım düşünemiyorum halimiz ne olacak?

    YanıtlaSil
  3. Bünye normal bir şey yese bozulur hale geldi artık.

    YanıtlaSil
  4. mehtAp evet bencede biz bunlara alışkın bünye haline geldik. Sevgiler.

    YanıtlaSil
  5. E bu kadar nüfusa.. yiyecekleri yetirebilmek için üretimi arttıran ama içini boşaltan gübre tabii ki. Yediğimiz sentetik gıda maalesef, o nedenle bak dikkat et insan doymuyor hızla yeniden acıkıyorsun…
    Bu sene bahçemde bir ahududu vardı Zehra, sıfır kimyasal tamamen organik, daldan kopar hiç yıkamadan ağzına at. Sonuncuları daha geçen gün topladım :) Kadımpatları bitti ama siklamenler çok güzel.. Benim de renklere ihtiyacım oluyor, kışın hep çiçek alırım kendime :)

    YanıtlaSil
  6. Sevgili Ceren haklısın bu kadar nüfusu doyurmanın en kolay yolu gıdaların genetiği ve gelsin tarım ilaçları. Ama yine de bir denetim olmalı insan hayatı bu kadar ucuz olmamalı. tepki vermemiz lazım. Ya da kendimiz yetiştireceğiz. Sizin oralar soğuk . Bizim buralarda halan açıyor. Ruhumuza ne iyi geliyorsa yapmalıyız. Yoksa hayat çekilmez hala gelir. sevgiler.

    YanıtlaSil
  7. Artık bitti doğal gıda, organik bir şey yok. bizimde köyde hayvancılık yapan bir
    akrabamız var neler anlatıyor. artık doğal bir şey kalmamış, ilaçsız bir tek meyve
    sebze yok. yapmaya çalışsalar bu kez ürün alamıyorlar, çok böcek , kurtçuk oluyor. meyveye
    duran bitki yetişmeden dökülüyor. onunda tavukları var bahçede de dolaşıyorlar tüm
    gün ama yemde vermek zorundayız diyor. eskidenmiş o doğal ürünler..

    YanıtlaSil
  8. Sevgili Zehra öğretmen,
    Gününüz kutlu olsun, sevgiler gönderiyorum. :)

    YanıtlaSil
  9. Öğretmenler gününüz kutlu olsun:)

    YanıtlaSil
  10. Buraneros çok teşekkür ederim. Sevgiler.

    YanıtlaSil
  11. Ekmekçikız teşekkür ederim. Sevgiler.

    YanıtlaSil
  12. Evet haklısın pelinpembesi üretici haklı tüketici haklı ne ola ak bu durum.

    YanıtlaSil
  13. fotoğrafların hepsini çok güzel çekmişsiniz :) Artık hayat değişiyor maalesef. hiçbir şey eskisi gibi değil. İnsanlar organik beslenmek istiyor :)

    YanıtlaSil
  14. Selam Gamzeli Kız teşekkür ederim. Evet sağlıklı beslenmek organik beslenmek ama eski tatlar yok genlerle oynamak hızlı nüfus artışı, doğanın kirlenmesi sonucu elde kalanlar .Sevgiler.

    YanıtlaSil
  15. En çok birinci fotoğrafınızı düşünmeye değer buldum. Yüksek yüksek tepelerden küçük bir çiçek, yine yüksek yüksek tepelere bakıyor.

    YanıtlaSil
  16. Selam Mustafa Özbek hoş geldiniz değerli yorumunuz için teşekkür ederim. Değişen Ankara On dört yıl önce bu eve taşındım. O zamanlar bu kadar gökdelen yoktu. Şehir dikine değişim gösterirken bu fotoğrafı çektiğimde sis vardı. Saat on birdi. Evet şehri güzelleştiren çiçeklerdir. Bazen ayçiçeklerinden bakarım şehre ,bazen petunyalardan, bazen sardunyalardan, bazen güllerden. Bu şehri seviyorum. Her çiçek benim bu kentte tanıdığım insanları anlatır. Bazen biten dostluklar, yeni açan bir çiçek yeni tanıdığım bir insanı simgeler. Dostun, arkadaşın sevgisi içinize dolarken kentin yüksek tepelerine bakarım. Neredeyse buradan bir hikaye çıkacak. Sevgiler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. :) en azından okuduğuma daie bir gülümseme bırakmak istedim, sağ olunuz.

      Sil
    2. Teşekkürler Mustafa Özbek.

      Sil
  17. dün okudğum kitabın bir böümünde eskiden dtt için yapılan tv reklamlarından bahsediyordu , böceklerden kurtulucaz diye tüm doğayı zehirlediler bir dönem ve o kadar popülerdi ki tv reklamları vardı , sigara keza aynı şkelide doktorlar hamile kadınların içmesinin iyi geleceğini hatta boğaz ağrısına iyi geleceğini söylüyorlarmış tv ye çıkıp , şimdi bunlara amma aptal bilim insanlarıymış diyoruz kitapta diyor ki peki sizce bugünümüzde neler var acaba gelecekte torunlarımız bakıp ne aptallarmış atalarımız diyecekler ve özellikle mikroplastiklere dikkat çekiyor en basiti o belki de bilemiyorum ama , hakim olmadığımız konularda ne yazık ki yetkin kişilere güvenebilmeliyiz belki bu noktada sorun çıkıyor...
    hakkımızda hayırlısı olsun ne güzel çiçekler almışsınız bayıldım mis gibi

    YanıtlaSil
  18. Selam uzmanamator Evet yazdığınız Gerçekten komik ve saçma biz bahçede üretir toplar evde yemek yapardık. Şimdi tohum
    oldu hibrit seneye vermiyor. eniyle oynanmış toprak kirli hava kirli yağmur yok. Sonbahar bitmek üzere şurada o kadar az yağdı ki. Köyde bahçe suluyorum. Bir şeyler ekeceğim altta su yok. Toprak çatlamış. Belki de bedenimiz buna alıştı. Hastalıklar çoğaldı. Ömür uzadı arada değişen nedir? diye sorguluyoruz. Bugün iyi günümüz gibi. Evet çiçekler ruhumu dinlendiriyor. Sevgiler.

    YanıtlaSil
  19. Çiçekler ve çiçekleri almak için kendinizi kandırmanız çok tatlı :)

    Organik ürünler acayip pahalı, marketlerdeki ucuz sebze-meyvenin kaynağı da acayip şaibeli... Kısacası neresinde tutsak var bir acayiplik ve düşünerek içinden çıkılacak gibi değil maalesef. Eskiden bol sebze meyve sağlıklı derdi herkes şimdi öyle mi bilemiyorum. Sebze-meyve yiyeceğiz derken zirai ilaçtan genetiğiyle oynanmış tohumdan elde edilen mahsullere kadar ne yediğimiz belli değil artık.

    Düşünerek çözemeyeceğim şeyleri elimden geldikçe düşünmemeye çalışıyorum son zamanlarda. Nasılsa gittiği yere kadar yaşayacağız öyle ya da böyle. Bu yüzden akışa bırakıyorum kendimi. Alışveriş yaparken elimden geldiğince dikkat etmeye, gerisine de çok takılmamaya çalışıyorum mümkün mertebe.

    YanıtlaSil
  20. Selam Manxcat/ Kuyruksuzkedi, çiçeği sevince böyle oluyor...Bahaneler nedenler her zaman bulunuyor. Bizde öyle akışa bırakıyoruz. Bazen dünyanın tadı yok yediğimiz ne bu diye arada sorgulama yapmakla meşguluz. Kendimizi kandırmak mı desem ya da eskiye özlem eski tadı aramakla meşguluz. Diyorum ki dünyanın tadı eski halinde mi. Bak mevsimler bile değişiyor. Değişime ayak uydur. Haklısın gittiği yere kadar. Sevgiler.

    YanıtlaSil
  21. Merhabalar.
    Yazınıza yorum yazmak için yorum linkine tıkladığım da yorum kutusu, ana sayfadan ayrılarak yeni açtığı bir pencerede yer alıyor. Yorum yazarken paylaşımınıza geri dönüp bir şeye bakmak istediğim de bu mümkün olmuyor. Belki diğer blogcu arkadaşlarınızdan birileri de aynı benim gibi tekrar yazıya dönmek istediklerinde dönemiyorlardır, çünkü buradan ayrılınca yorum kutusuna yazılan yorum kayboluyor. Ancak yorum ayarlarından yorum konumunu "yerleşik" olarak seçtiğiniz de hem paylaşımınız, hem de yorum kutusu aynı pencerede yer alacağı için bu sorun tamamen ortadan kalkmış oluyor. Bu sadece benim size bir önerimdir. Tercih sizindir.

    Şu anda kalıcı olan kış saati uygulamasında olmamız gerekirken 6 yıldır kalıcı yaz saati uygulamasına devam ediyoruz. Sizin de dediğiniz gibi, sabahın köründe çalışanlarımız ve okula gidecek çocuklarımız iş ve okula gitme hazırlığı içinde oluyorlar ve dışarısı hala karanlık olduğu için aydınlatmayı da kullanmak zorunda kalıyoruz ve bu duruma gerekçe olarak da gün ışığından daha fazla yararlandığımızı söylüyorlar ve dolayısıyla enerji tasarrufu yapmış oluyormuşuz. Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu. Sen gel onu benim külahıma anlat. Bir inat uğruna memleketin ekonomisini çökerten bu zihniyet, aynı inadı kalıcı yaz saati uygulamasını devam ettirerek sabahın köründe milleti ayağa dikmekten zevk alıyorlar.

    Ben bu inatlaşmaya başka pencereden bakıyordum ama, niyetlerinin öyle olmadığı görüşünü paylaşanlara hak verdiğim için ben de o tezimden geri döndüm. Benim tezim şöyleydi: Müslümanın göbeğine güneş düşmez! Müslüman, sabah imsak vakti kalkmalı abdestini almalı ve sabah namazını eda etmeli. Benim bu tezime karşılık bir yorumcu: "Onların namazla işi olmadığı gibi, kimseden de namaz kılmalarını beklemezler, hatta namaz kılana savaş açarlar" dedi. Ben de o blogcu arkadaşımı haklı buldum.

    Her ne kadar bazı bölgelerde organik sebze ve meyve yetiştirmek için çaba sarf edilse de kullanılan tohum ve fidelerin de organik olması gerekiyor. Organik yetiştirilmemiş bir domates fidesini siz dikersiniz, ilaç ve gübre kullanmazsınız ve bu yetişen domatese de organik diyemezsiniz. Çünkü onun fidesi organik değil ki!

    Eskiden annelerimiz gelecek yıl için tohumluğa bıraktıkları sebzelerin çekirdeklerini çıkartırlar kuruturlar ve seneye dikmek için hazırlık yaparlardı. Şimdi biz sütümüzü bizzat mahallemize ayağımıza kadar getiren sütçülerden alıyoruz ve buna da organik süt mü diyeceğiz? Asla! Sadece pastörize edilmemiş süt diyebiliriz. Ankara civarındaki sütçülerin getirdikleri sütler dışarıda yayılan ineklerin sütü mü? Asla değil. Ben sütçümüze sordum. Sütçü dedi ki, "abi biz bu sağılım ineği yerinden hiç oynatmayız, yemini suyunu ayağına getiririz. Yerinden hayvanı oynattığın zaman sütü kesilir dedi. O zaman bu inek ne yiyor, hazır yem yiyor, saman yiyor. Saman nereden geliyor? Tarlalar biçildikten sonra kalan saplar saman yapılıyor ve hayvan yemi olarak satılıyor. Tarlaya ektiğimiz tohum da ilaç var, genlerinde oynama var, gübre de var. O zaman biz bu samanı ineğe yediriyoruz ve sonuç olarak sütümüz organik süt mü oluyor? Hayır! Sadece pastörize edilmemiş ve hazır sütler gibi içine daha fazladan konulan kimyasallar olmuyor.

    Sonbahar mevsimi biterken hala bazı çiçeklerinizi çiçekliğinizde görme özleminize katılıyorum. Çiçekleri ailece bizler de çok seviyoruz. Şu anda Sincan'da bir eve taşındık yerimiz de pek müsait değil ama, yeşil bahçesi olan sitedeyiz, bahçede de sadece kırmızı güller ve hala tomurcuk çıkarıp açabiliyorlar.

    Şimdi sayfanıza dönüp tekrar bakma ihtiyacı duydum ama buraya kadar yazdığım yorumdan da vazgeçmeyeceğim için. Yoruma bir son vermek zorundayım. Belki de iyi ki zorunda kaldınız, eğer devam edecek olsaydınız yazımı üçe katlayan bir yorum olacaktı herhalde de diyebilirsiniz. Siz memnun kaldıysanız, ben dünden memnunum. Güzel bir paylaşımdı. Kaleminize ve yüreğinize sağlıklar dilerim. Selam ve saygılarımla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Recep Bey adresim zehrakonukman@gmail.com. İyi akşamlar

      Sil
  22. Selam Recep Bey yorum için önerinizi değerlendirdim. İnşallah olmuştur. Teşekkürler uyarınız ve yorum için. Evet ne yediğimizin tadı var. Sütler bile bozulmuyor. Çiçek sever insanların var olması çok güzel. Yeni eviniz hayırlı olsun.

    YanıtlaSil
  23. Çiçekler harika, bu blogun ismi hep içimi açmıştır zaten. Tıpkı fotoğraflardaki çiçekler gibi.
    Daha dün brokoli yerken o balık kokusunu hissettim ama kuruntu diye düşünmüştüm. Dünyayı getirdiğimiz noktaya üzülmemek imkansız. Düzeltmeye muktedir olamayışımız da ayrı bir dert. Y

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkürler aslıbo . Adım Zehra Kelime anlamı parıldayan çiçekmiş adımın anlamını öğrendikten sonra adımı çok sevdim. Evet neresinden tutsak elimizde kalmak zorunda mı? Ama maalesef sevgiler.

      Sil

Günlük hayattan minik aneknotlar

                                                                                                                                  Bugün mor ...