Fotoğraflar Danimarka, İsveç Norveç gezisinden.
Uzun yaşamaya değil, iyi yaşamaya odaklanmalıyız. Uzun
yaşamak yazgıya bağlıdır, iyi yaşamak
ruha. Yaşam doluysa uzundur, ruh kendisi için iyi olanı sağlamayı ve kendine
kendine egemen olmayı başardığı zaman yaşam dolu olur. (Seneca
)
Farkında
mıyız? Hayat diye tutturmuşuz. Nasılsın ? diye sorarız iyiyiz deriz hep alışkanlık güzel şeyler olsun. Çok samimi
isek başlarız anlatmaya evden, kendimizden, varsa koca, iş, çocuklar ,torunlar
en ince ayrıntısına kadar bu hayat dediğimiz gerçekten nedir?
Oğuz Atay'ın
sözleri " Kötü resim asarım korkusuyla hiç resim asmadım, kötü hayat
yaşarım düşüncesiyle hiç yaşamadım" hayatta denemek , değişiklik yapmak
lazım. Daha önceki tecrübelerin sonucu bazen olumlu olur.
Çocuk için ödev yapmak okula gitmek okuldan gelip youtube
izlemek , babasının iş yerine gidip orada ödevini yapıp ona yardım etmek, evin geçimin katkıda bulunmak için çalışmak . Kara Afrika'da doğup hiç okul
görmeyip ucuz iş gücü olup sabahtan akşama kadar markalı ayakkabıların altını
yapıştırmak . Yok böyle olmamalı çocuk dediğin oyun oynamalı gülmeli,
kahkahalar atmalı.
Babaanne
torununa sorar "hayat nedir?" diye torun "babaanne felsefe
yapma". Acaba biz büyükler belli yaşa
gelsek, yaş da alsak bu hayattan
ne anladığımızı bakınca hayat bu muymuş mu? diyoruz.
Yaşamak ne gerçekten sadece nefes almak olmamalı. Yemek içmek
birde rejim yapıyorsan yeme içmede anlamını yitirir. Gerçekten hayat ne içine
sığdırdıklarımız, ne bugünden yarına götüreceğimiz ne yarın öldüğümüzde
arkamızda bıraktığımız peki ne o zaman? Bir süre
sonra unutulacağız. o zaman bunca öfke neden? Savaşlar ne için var?
Kırgınlıklarımızın ardında yatan nedir? kızgınlıklarımız ne? Kime öfkemiz? Bizi
bu kadar heyecanlandıran durum nasıl
açıklanır. Hayat heyecan duymak mı?
Bir
gazetede erteleme ile ilgili bir yazı vardı. Şu soruları soruyor. Neden
oturuyorsun? Seni ne durduruyor? Neden korkuyorsun? Hayat da öyle değil mi
yaşamak nedir?
Tüm
yazdıklarımı siliyorum. Ve boş bir sayfa açıyorum, içinde kocaman bir boşluk
kaybolmak istiyorum, birden yok olmak. O zaman aklıma ölüm geliyor. Yok oluş ve
hiçlik o zaman oda anlamını yitiriyor. Boşluk beni yutuyor yutmasına izin
vermiyorum. Arızalı dünyanın arızalı insanları beni kaygılandırıyor. Kim bilir
başkalarında gördüğüm arızanın kaçta kaçı bende var. Benim arızalarım ne diye bakarken büyüklük
hezeyanına kapılıyorum. Arızam yok. Sizin arızalarınız var mı? diye eşime,
arkadaşıma, çocuğuma soruyorum. Kendime dönüyorum, başkaları beni rayımdan
çıkarıyor. Sen tren misin? diyorum. Rayından çıktın. Sadece insanım artılarım
eskilerim ile diyorum. O da beni anlatmıyor. duygularımı nasıl ifade etmeliyim.
Hemen radyonun düğmesine basıyorum karşıma çıkan ilk şarkının satırlarına
sığınıyorum.
Aslında artık
radyoda yok onun yerini bilgisayar var. Yotube açıyorum. Erol Evgin'in şarkısı
"düşleri olmalı insanın " odama doluyor.
Düşleri olmalı insanın
Yerine göre saklı gizli
Yarınlar için çok hevesli
Hatta biraz da çapkın kaçkın
Düşleri olmalı insanın
Kimi yürekte bir uçurtma
Öyle sahici öyle candan
Hem de şöyle en alasından
Yoksa nasıl yürünür acılar boyu
Yollarımız aşkla kavuşmuyorsa
Görkemli bir yalnızlık dünya dediğin
İçinden sevda geçmiyorsa
Galiba
hayata neresinden baktığımıza bağlı kızgınken farklı, mutluyken farklı, çocuk için farklı, genç
için kadın ya da erkek için o zaman hayat dediğimiz içinde bulunduğumuz zamanın
anın bizde bıraktığı iz galiba. Rejim yapsak da az yesek de sonuçta yaşamak
için yemek gerekir. Boş ver hayatı çok sorgulama kızım oğlum doğduk yaşıyoruz. Güzellikleri de görüyoruz kötülükleri de onun için güzel yarınları düşleyerek
hayallere dalarak yarınlara bak diyen iç sesim
Barış Manço' nun "hava ayaz mı ayaz ellerim ceplerimde" şarkısını mırıldanıyor.