15 Mayıs 2021 Cumartesi

Hep yirmi üç hep yirmi üç niye?








                                           


 

        Bir kırılma, yeni bir kapıdan giriş, yeni bir başlangıç, dönüm noktası. Yaşarken belki bir süreçti. Şimdi o yaşlara bakınca çok özel olaylar güzel olaylar ard arda gelmiş.

         Evlilik, çok özel bir durum bekarken birden bakmışsın evli olmuşsun. Birken iki. Yalnız yaşarken pek de yalnız sayılmam ev arkadaşlarım vardı. "Haydi evlenelim" dedik evlendik.

           Diğeri hamileyim sarı saçlı mavi gözlü bir çocuğum olsun diye dua ettim. (Cinsiyeti önemli değil. Sağlıklı olsun.) dedim. Sarı saçlı olmadı ama çok tatlı (saçlar şimdi röfleli) akıllı kızım oldu. 

          Üniversite bitti. İş peşindeyim. Psikoloji bölümünden mezun. Ne yapılabilir. Öğretmenliğe dilekçe verdim. Kırıkkale'nin bir mahallesi. Cumhuriyet Lisesi Felsefe öğretmeniyim. Birde orta okullarda türkçe dersine giriyorum.  Gidişim dört araç dönüşüm dört araç. En erken dersim on buçuk ona bile bazen taksi ile yetiştiğim günler. Bir yaşında çok tatlı bir kızım var artı hamileyim. Ben yollarda koşturuyorum. Okulda hamile bir arkadaş var. Yerinden kalkamıyor. Ben Ankara'dan geliyorum. Yol yanlış hatırlamıyorsam altmış sekiz km. Şu an bile nasıl başardığıma hayret ediyorum.

           Öyle günler oluyor elimi kaldıramazken canım bir şey istemiyor. Kızım "Anne torunlara bakmaya gelecek misin?" deyince kuş olup uçuyorum. O zaman diyorum ki  kalkabiliyorsam diğer nedenler (kendime neden yaratmam lazım) için neden olmasın. Okullar açıkken torunları okullarına bırakabiliyorsam demek ki enerjim var. Kendim için bir başkası için  ya da bir başka neden için niye olmasın.

         Evet sayılar insan yaşamında önemli güzel bir başlangıç niye hatırlanmasın. Doğum yapmışım. Sezaryandan çıkmışım. Ameliyat olalı altı saat olmuş. Bir elimde serum kızı emziriyorum. Sonra onu aldılar odaya. Annemler memleketten gelecek saçımı maşaladım, makyaj yaptım saçımada kırmızı kurdele bağladım. Annem benim için üzülüyormuş. Makyajımı ve saçımı görünce inanamadı. 

         Eşime bu yazıyı yazarken bir bölümünü okudum. "Benden bahsetmemişsin" dedi. O gece evde misafir vardı. Beni gördükten doğum sonrasında eve gitmiş. Bütün bulaşıkları yıkamış. Birde bugünü anlatan not yazmış. 

         Ankara'da karlı bir gece hastane yatağımda Hacettepe Hastanesi'nin en üst katındayım. Gece kızı emzirmişim. Ankara karlar altında akşamın ışıkları yanmış. "Şimdi benim kızım mı" oldu diye düşünmekteyim. Bir kırılma bir değişim yeni bir kapı değil de ne bu? Gerçekten çok özel bir durum.

          Yaz gelmiş bahçeye papatya domates ekmişim. Kızım altı aylık onu koltuğumun altına sıkıştırmışım. Otları temizliyorum. Yan komşum Yılmaz Amca ışıklar içinde uyusun o dönem Selçuk Yöndem'in de kayınpederi en son haberim yok. Ama bir oyunda karısını görmüştüm. Arada sırada bahçede görürüz. Iraz diye kızının küçüklüğünü bilirim. Yılmaz Amca anneme "Maşallah kızınız hala bebeklerle oynuyor." Galiba uzaktan gözü mü görmedi. Ama methetmeyeyim kızımda taş bebek gibi. Annem "O yapma bebek değil canlı bebek"  demişti.

          Oğlumu Rıdvan Ege Binnaz Ege Hastanesi'inde  şimdi Ufuk Üniversitesi oldu orada doğum yaptım. Bir eylül ortası hava sıcak ben cam siliyorum. Bir yandan da perde yıkıyorum akşam üstü sancılarım başladı. Giderek beş dakikaya düştü. Şehir dışında oturuyoruz. Hastaneye araç bulup gelmemiz bayağı geç oldu. sancılarımın şiddeti biz hastaneye gidesiye kadar daha da arttı.   Doktorlar  "Bir yandan ıkınma rahim patlar." diyor. Sancı gelince mecburen ıkınıyorum. Doktora haber verildi. Doktoru ameliyat var diye getirdiler. O dönem hastane  normal doğumu almıyor sezaryan diye alıyor  Doktor zor yetişti. O geldiğinde suyum geldi. Doktor önlüğünü değiştirmeye vakti olmadı. İkinci bir önlüğü üstüne geçirdi. Oğlum dayanamayıp zorlu yollardan geçerek dünyaya geldi. Neden zorlu yol diyorum. Doğduğunda mor renk doğdu ve ağlamadı.  Neyse asırlar gibi geçen dakikalardan bana öyle geldi. Bir ağlama sesi. Ve çok şükür. Meğer doğum esnasında kordon boynuna dolanmış nefes alamamış. Sonra benle ilgilendiler. Sabaha karşı bir çocuk ağlaması hastanede başka çocuk yok. Kalkıp bakayım dedim. Dün gibi hatırlıyorum. Kırmızı bir leğen benim oğlanı yıkıyorlar. Meğerse bebeği ilk gördüğümde doğum hali temizde duruyordu. Oğlumun hala hayat mücadelesi  Almanya'da devam etmekte.

           Bu arada bu satırları yazarken sütçünün kornası çalıyor "Gidip süt alayım." dedim. Bayramda gelmemişti. Aslında marketten aldım. bereketli oluyor. Yoğurt yapıyorum. Keşke inmez olsaymışım. Asansörle dönüyorum yanımda cep telefonu yok. Birden asansör bizim katta durdu ve kapı açılmadı. Aman tanrım sesimi duyuramıyorum. Asansör çift kapı. Alarma, telefona basıyorum. Apartmanda sanki kimse yok. İmdat diye bağırıyorum yok kimse yok duyan yok  Bayağı uzun bir süre oldu eşim son anda duydu. Bu sefer açacak kimse yok. Anahtar yok. Ama kesin yarım saat kalmışımdır. Neyse kurtuldum. Ama çok da strese girdim. Nedense kurtulduktan sonra elim ayağım boşaldı.

         Bazı sayılar gerçekten özeldir. Unutulmaz. Yeri ayrıdır. O yüzden ben hep yirmi üçümde kaldım.

(Tıpkı Cumhuriyetin ilanı Orada da 1923 var. Ve çok özeldir. Yeniden doğan Türkiye'nin temellerinin atıldığı özel yıldır. )

         

         

            

16 yorum:

  1. Yıllar nasıl da geçiyor? Ne güzel anılar, her biri unutulmaz, gençken kilometrelerce yolu aşıyor insan sonra da şaşıyor nasıl yapmışım diye:) asansör olayı için çok geçmiş olsun hiç başıma gelmedi ama ürkütücü. :(

    YanıtlaSil
  2. Müjde Hanım selam evet 39 yıl önce zaman çok hızlı geçiyor. Kaç anı kaç göz yaşı kaç sevinç barındırmıştır. Kimseye duyuramamak kötü. Bir daha telefonsuz binmem. Teknoloji işe yarayacaktır. Yanımda olsaydı. Sevgiler.

    YanıtlaSil
  3. Geçmiş olsun. Asansörde kalmak mı düşünemiyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sağol Mihriban yazının diğer bölümlerine yorum yapmamışsın.

      Sil
  4. Çok şaşırdım yazıyı okuyunca, komşunuz Yılmaz Bey, Yenimahalle'de aynı apartmanda oturduk, eşi Kamile hanım, oğulları Caner hem de ortaokuldan arkadaşımdır. Facebook'da bulduk hatta birbirimizi. Dünya ne kadar küçük. Mihriban'ın blogunu okurken de blogun ilk yıllarında son bölümde Ümit Hoca'nın fotoğrafını görüp şaşırmıştım. Rahmet olsun Yılmaz amca ve Kamile Teyze'ye, size de çok sevgiler...

    YanıtlaSil
  5. Selam Nurşen Yılmaz amcanın iki Kamile teyzenin iki çocukları vardı Yılmaz amca ile evlendikten sonra ortak bir kızları olmuş. Oda balerindi. Evet hatırladım. Caner Mesa'da oturuyordu Daha sık gelirdi. Dünya küçük tesadüf gerçekten ben anılarından bahsederken. Çok uzun yıllar oldu. Oradan iki komşum kaldı. Onlarla hala görüşüyoruz.Güzel bir tesadüf. Sevgiler.

    YanıtlaSil
  6. Evet evet biliyorum, Mete abi ve Fulya Kamile teyzenindi, Fulya oyun arkadaşımdı benim, gerçi birkaç yaş büyüktü ama güzel oyuncakları olurdu onun :)Mete abinin eski eşi Tomris de benim öğretmenimin kızıydı, Antalya'da yaşıyor görüşüyoruz ara sıra. Caner'le Tamer, Yılmaz amcanın çocukları idiler, Tamer vefat etti yakınlarda. Cihan çok küçüktü biz komşuyken, sonradan duydum Selçuk Yöntemle evliliğini ve balerin olduğunu. Nerden nereye...

    YanıtlaSil
  7. Caner'i is kızının adı Burçak benim oğlumun adı da Burçak'tı. Siz önceydi ben so rayı hatırlıyorum. Yaşam gerçekten ilginç tesadüflere gebe.Biz 89 yılında Mesa'da ayrıldık. Ama Komşulan Kamile teyze Cihan'ın yanına taşınmış tı ziyarete giderlerdi. Esat son durakta. Ay ben 23 yaşı yazacağım oradan ortak arkadaşlara varıp zamanı geri sarıp geçmişe döneceğiz. Bir yanım hüzün bir yanım güzel yaşanmışlıkların hatıraları içindeyim bu sabah. Sevgiler.

    YanıtlaSil
  8. ne tatlı, duygulu anılar, hepsi hoştu, her zaman yaz ya bunları okumak çok keyifli, bir de ne kadar güzelmişsin valla ya :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ya beğendiğine sevindim. Ama biraz daha betimleme biraz daha bazı konularda ayrıntılı yazmalıyım diye düşünmekteyim. Gençlikten güzelim sevgiler.

      Sil
  9. Öyle güzel anlatmışsın ki. Anılar aynı anda hem hüzün hem mutluluk verebiliyorlar insana.
    Ah gençlik, insan neler neler yapıyor da bana mısın demiyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkürler Handan aynen ev temizler yaprak sarar üzerine misafir ağırlardım. Bana mısın demezdim. İki küçük çocuk. Sevgiler.

      Sil
  10. 23 benim için de en güzel yaştı..
    fotoğraflar da ayrı güzel <3
    asansör hikayesi ise çok korkunç :(( geçmiş olsun!

    YanıtlaSil
  11. Ceren Selam dır senin blog yazılarında bakayım. Asansör hikayesi evet.Kims duymuyor kimse çıkmıyor. İyi ki ara katta kalmadım. Eşimde duymaz kalırdım. Sevgiler.

    YanıtlaSil
  12. Ahh o günler, o günler. Şimdi yabancı gibiler. Bir günlük mutluluğa, bir ömür alıp gittiler.
    :(

    YanıtlaSil

Üç kozalak iki taş

                                                                                           Spderman                                         ...