23 Nisan 2021 Cuma

Zaman harcamaya gelmez


                                                           















        Sabah erkenden uyandım. Altı elli dokuz. Biraz televizyon izledim. Bir filmde " Zaman harcamaya gelmez." sözünü duyunca üzerinde düşünmeye başladım. Kafamda yazı için başka bir konu vardı. Hayat dedim hepsi iç içe.

        Nisan yağmurlarından sonra havalar birden değişti. Doğa baharı çağırmış saklandığı yerden çıkmıştı. Baharın geldiğini bugün yürüyüşte ince montun fazla gelmesiyle farkına vardım.

         Ya ağaçların yeni giysileri, renkleri ile yaptıkları şölen. Çimenlerin yemyeşil olması aralarında ballı babalarla, kara hindibaların arzı endamları. Tam kaçırıyor sandım baharı. Geçen hafta köydeyken doğanın iki günde yemyeşil olması gözümden kaçmadı. Baharı kaçırdığımız gibi yaşamı zamanı da mı? kaçırıyordum. Biliyorum ucundan hep yakalıyorum.

         Ektiğim tohumlardan ay çiçekleri boyunlarını çıkardılar etrafa bakınıyorlar. Çiçek soğanları  güneşi görmeye başladılar. Ya dedim bak seyret etrafı beklediğin doğumlar gerçekleşiyor. Ucundan kaçan hayatları yakalayabilirsin.

          Harcadığım günlerin acısını çıkarmak gerek. Kendime borcum var. "Yaşamayı öğrenmelisin" dedi içimdeki ben. "Kendin olmayı biliyorum bazen beceriyorsun." Geçen zamanın hoyratlığı sinmiş üzerine kendini affet bırak işleri ertelensin. Aç camı bağır bağırabildiğin kadar... Suskunlukların sakladığın yazılar gibidir hayat. Özlediğin sensin yarım kalmış sevişmeler gibi yarınlar. "Ertelediğin düşleri geciktirme" dedi içimdeki çocuk. Ya yapılacak işler.... yaşamayınca yapılacak işler anlamını yitirir.

        Yazacaklarım başkaydı. Yazıya dökülen satırlar başka. Galiba içimdekileri dökmek istedim. Bilincimin derinlerindeki izler kendini ele vermişti. Pişmanlıklarımın yalnızlığı hem içimi kemiriyor bir yandan hem de ruhuma saldırıyor. Umudun yarınları çok geç değil. Ertelediğim yarınların sevinciyle hoş geldin zamansız yazıların zamansız aşkları.


   

12 Nisan 2021 Pazartesi

Yaşam nedir?

 

                                                      




        Bir kaç gündür kafamda sorular. Yaşam nedir? Yaşamak nedir? diye. Eşime kahvaltıda sordum. "Seni epeyce meşgul etmiş" dedi Peki sen cevap ver bakalım. Düşünüyorum nereden başlasam. Doğumla başlayan ölümle biten sonra hiç olan hayatın içini doldurmakla "Şu an  genç olsam aşk ile şimdi onun yerini alan sevgi ile" meşgul olur hayat nesin? sen diye sormazdım.

       Daha önce not almışım 

      Ne kavgam biter ne sevdam. Ömür boyunca hiçbiri bitmez. Sevme sevilme bitmez. Aşk biterse şiirler, şarkılar, romanlar, hikayeler  ne yazacak. İnsan nasıl var olacak evlilikler,  ilişkiler,  üçüncü aşk biterse geriye sadece seks  kalır. Onun için sevda bitmez. Sevda için mücadele bitmez... Biterse hayat biter.

        Gerçekten ne bu yaşam yaşamak hedenoist felsefede haz almak mutluluk kaynağı. 

           Epikür, hedonizmi andıran bir biçimde, mutluluğun ve iyiliğin ölçütü olarak haz ile acı kavramlarını temel alır. Fakat bu kavramları Hedonistler ‘zevk, eğlence ve neşeye ulaşma’ hedefini açıklamakta kullanırken Epikürcüler bunu ‘beden sağlığı ile ruhsal dinginliğe ulaşmak’ hedefini açıklamakta kullanır.

Haz, basitçe acı veren şeylerden kaçıp dinginliğe ulaşmak anlamına gelir. Acı ise biyolojik açıdan açlık, susuzluk, üşümek, hastalanmak gibi durumlardır;  manevî açıdan ise ruhsal gerginlikler, depresyon, korku, endişe, kaygı hâlinde bulunmak anlamına gelir.

 Epikür, arzuları üçe ayırır:

  • Doğal ve zorunlu: Hayatta kalacak ölçüde beslenmek, barınma, sağlıklı olmak...
  • Doğal ama zorun olmayan: Fazladan beslenmek, cinsel faaliyetler…
  • Ne doğal ne de zorunlu: Mal mülk edinmek, şöhret, ihtişam, lüks…
           Dünyaya baktığımızda savaş, açlık, çevre ve mücadele.


      Her insan bir şekilde var olmaya çalışıyor. Bir şeylere tutunmak bir idealin peşinden gitmek. Yaşam mücadelesi demek bir yerde. Ya birileri ile oluyor kavgan ya da kendinle. Galiba en büyüğü kendimizle olan kavgalarımız. Bazı alışkanlıkları yapmayınca mutsuz oluyoruz. Her yer toz dumanken sakin limanlar arıyoruz. Sığındığımız liman bazen sular altında kalırken kurtarılmayı bekliyoruz. Kendimizi kurtarmaya çalışırken eteğimizden tutup kendi girdaplarına çekiyor bazı insanlar.
        Düşüncelerimiz bölük pörçük ne doğru ne yanlış sorgulayıp duruyoruz. Ahlak denilen etik yerle bir olmuş. Vicdan kalmamış insanda. Bireysel amaçlar toplumsal olmuş.
         Labirent içinde durmaktayız yolumuzu arıyoruz yaşamak için. Ertelediğimiz düşler kuşların kanadında başka diyarlarda.
      Sorgulamaktan vaz geçmek istiyoruz. Soru sormak sorgulamak ve en önemlisini sorabilmek. Kendimize sözümüz geçmezken başkalarına nasıl geçecek. 
        

9 Nisan 2021 Cuma

Gün başlıyor


                                          

                                        
                 
       

                                    



      Dün arkadaşlarla parkta bir güzel güneşli bir havada buluştuk. Bademler pembe giysilerine bürünmüş, yerleri halı gibi kaplayan ballı babalar arzı endam etmiş. Kara hindibalar yavaş yavaş ortaya çıkmış. Mavişler ve zilliler ile çimenleri zenginleştirmişti.

      Yerin altında meğer neler neler varmış. Her biri uyanmak için sırasını bekliyor. Onun için toprak yağmurla buluşuyor.

       İnsanın uyanışını merak ediyorum nasıl oluyor? bazen bir sözcük bazen bir yaşanmışlık, bazen haksızlık bir bakıyorsunuz meğer o insanda ne cevherler varmış. Özünde halim selim bir insan  Bekliyor zamanını var olabilmek için .

        Bugün uyanınca perdeyi araladım. Her taraf bembeyaz. Baharın bir türlü gelmek istemediği kışında peşini bırakmadığı bir hava. Facebook hatırlattı. Altı yıl öncede böyle bir karlı nisan karşılamış bizi.

      Sabah kahvaltısından sonra gazete almaya iniyorum Bakkal Ali Bey ile kar üzerine yaptığımız sohbet. Gazete haberleri iç açmasa da gazete okumayı seviyoruz. Ben genelde sanat haberlerini okumaktan  zevk alıyorum. Politikayı okuyorum. Pandemi sürecinde nerede ne var. Bugün "Sinema sinemada izlenir." diye bir haber. Birde dikkatimi daha çok ilgimi çeken İstanbul'da yerleştirilen heykeller. 5.İstanbul Tasarım  Bienalinde İstanbul'un mikrobik meyveleri adlı heykeller İstanbul'un değişik semtlerinde sergilenmekte. Bir şehri hayal ediyorum değişik heykeller ve anlatılan farklı şeyler. Gazetenin hışırtısını kokusunu duymak değişik köşe yazılarını okumak bilgisayarda okumaktan bana daha iyi geliyor.

                                


       Atıştıran kar taneleri arasında yürüyüşümü tamamlıyorum.

      Bu sıralar Armağan Çağlayan'ın videolarını izliyorum. Farklı karekterdeki insanlar, ilginç yaşantılar hayata farklı bakışlar.

      Düşünüyorum da bir gün içine neler sığmıyor ki. Hem zihnen hem bedenen bir işi bitirip yeni bir işe konsantre olmak zor da olsa yapıyorum.

      Hava birden soğuyor. "Ruhumuz ve zihnimizin üşümesine imkan vermemek gerek."diyorum


3 Nisan 2021 Cumartesi

Benim meskenim dağlar

                                       


                          



                                        

        


              3 Nisan

             Şu an televizyonda Sabahattin Ali anılıyor. Kuş sesleri iştirak ediyor. Arada rüzgar çıkıyor ağaca astığım çan çalıyor. Yaşamın çelişkileri bir yanda. Benim meskenim dağlar, başın öne eğilmesin aldırma gönül aldırma, ben sana vurgunum Karşımda dağlar. Bir yanda Sinop Hapishanesi, bir yanda Trakya dağlar... Bu hayatın içine nede çok acı nede çok göz yaşı sığmak zorunda mı? Deli dalgalar soğuk duvarlara vururken rutubet kokusu tene işlerken zaman geçer mi? Takvim yapraklarında günler biter mi? 

          Çocuk sesleri karışıyor zamana. Zamansız ayrılıklar yaşadığımız dönemler hiç bitmiyor.

       Çuhalar Ankara'dan seyahate çıktı. Kızılcahamam'daki eve kondu. Benim çiçekler gezici bir bakarsın Sinop'ta. Geçen yıldan kalan. aslanağızları sürgün vermiş.

          Akşam üstü yürüyüşe çıkayım dedim. Dağlar beni çağırıyor. Günün yorgunluğunu atmanın temiz hava almanın zamanı. Hala dağlara bahar gelmemiş. Kuru otlar kuru meşeler dört yanı sarmış. Vaz geçmiyorum. Bir yerlerde su birikintisi. Tamam diyorum. Doğa uyanmış olmalı gözüm toprakta bir yerlerde vardır yeni açmış çiçekler ay inanmıyorum. Minicik sarı bir çiçek bozkırın içinde. Bana gülümsüyor. Su hayat diyorum. Benim için ne peki düşünmekteyim. Vaz geçilmezlerim ne? benim can suyum ne? 

            Doğanın içinde olmak yalnızlığıma arkadaş kuş sesleri ile zamanı donduruyorum. 

        4 Nisan 

         Camın panjurlarınnin kıvrımları arasından gün yüzünü gösteriyor. Aydınlık karanlığı kovmuş. Günün ilk ışıkları belirlemiş

        Konfora alışmışız. Sobaya odun, kömür at at külü dök. Yerleri sil süpür. Yarın sanki hiç bugun gibi temizlik yapılmamış. Sil baştan.

        Bugünkü  yemek planlaması  menüde baklalı enginar baklaları soymak zor gelmezse. Yoldan gelirken hazırlanmış. Adana kebap aldım. Tavada yapıyorum oluyor aslında fırına atsam orada da olur. Semizotu salatası. Akşam yemek yemediğimiz için öğle kuvvetli yapıyoruz. Akşam meyve çayı ve meyve.

          Sobanın üstünde çay suyu kaynamakta demlesem erken olacak biraz daha beklemeli. Bugün hava dünden güzel. Kendimi daha enerjik hissediyorum. Biraz toprakla uğraşmalı, biraz hayatla, biraz kendim biraz daldaki kuş. Zihin arınmalı kuş seslerininin senfonisi eşlik ederken hayata dünde kalmış her şeyi geride bırakırken gün ışıklarınının bana kattığı sevgiye teşekkür ediyorum. 

                 
                                        

Ne okuyoruz? Babamın Tenekeleri Zehra Konukman'ın ilk kitabı

                                                                                                                                            ...