28 Şubat 2021 Pazar

Üçüncü sayfa haberlerin düşündürdükleriyle yaşam

                                                                                 


   

 










         Eskiden çok eskiden annem "Akşam eşine kuru fasulye pişirmeyen kadın kocası tarafından bıçakla  öldürüldü."  bu haberleri gazetenin son sayfasında okurdu. "Annem niye bu haberleri okuyor diye düşünürdüm." Yaşamdı yaşanılandı, gerçekti ve hayatın kendisiydi. Değişen hiç bir şey yok. Bu haberler son sayfadan üçüncü sayfaya terfi etti. Azalacağına arttı.

Gazeteyi açıp inceleyelim.

Bir doktor intihar etti. (bunalım.) Kim bilebilir arkasında yatan nedenleri; mesleki , bireysel hangi acı hangi çözülmemiş sorunun ardında yatanlar neler bilmiyoruz. Sadece gazete haberi olarak okuyoruz. Sevdiği karısı sevgilisi, çocuğu var mı? bilmiyoruz. Bize sunulandan onun için yazdığımız öykülerden mi ibaret hayat.

Haftada ortalama Türkiye'de 65 kişi intihar ediyor.

Şili'den dünyaya yayılan ,danslı, şarkılı eyleme katılan Ayşe Özdemir'e11 ay 20 gün hapis cezası (dans etmek bir eylem biçimi olarak algılanmış)

Antrenörden yüzücüye cinsel istismar

8 mart sergisine polis engeli. Şiddet, engellenme

Sokak ortasında kadını öldürdü. Şiddet

Doktora şiddet. Önce darp sonra tehdit,

Bir kadın daha katledildi.

Sağlıkçıya şiddet, durakta öldürüldü. 

35 yıl beklenirken baba tahliye oldu.(İki çocuğuna cinsel istismarda bulunduğu iddiası) cinsel istismar.

Şiddeti doğuran nedenleri ortadan kaldırmadıkça sorunlar çözülmeyecek. Ne bu öfke ,kin. Haberleri okudukça moralimiz bozuluyor. Ya hiç okumadan geçiyor bana dokunmayan yılan bin yaşasın derken görmezden geldiğimiz durumların benim başıma gelmeyeceğinin garantisi var mı?

Trafikte her an şiddetle karşılaşabiliriz. Kör kurşun bizi bulabilir.

Gazeteleri okuduktan sonra belleğimde kalanlar ile yaşamı sorgulama yapıyorum.

                        BU HAYAT BENİM HAYATIM MI?

       Ödünç alınmış yaşamlar mı? yoksa. Biz birilerine ödünç mü veriyoruz. Bir blog arkadaşıma yorum yapmıştım. Emeklilikte bitmeyen ev işleri, yemek ve yetişmeyen zamanlar.

      Onun cevabından sonra sorgulamıştım." Ben bu hayatın içinde neredeyim? Yapmak istediklerim var mı? Bugün yemek ve temizlik yapmak istemiyorum. Alışverişte yapmak istemiyorum. Böyle bir lüksüm var mı? Koltuğa uzanıp her şeyi ertelemek. İşe gitmesem olur mu? Ya da yetiştirmem gereken ödev yazı okumam gereken kağıt ödemem gereken borçlar aramam gereken insanlar. Bugün tembellik hakkımı kullanmak istiyorum. Bugün ben olabilmek istiyorum diyebiliyor muyuz. Kafamda deli sorular ve geciken cevaplar. Bu güzel havada eve kapanmak istiyor muyuz? zihnimden geçiyor. Bu yazının bu bölümünü yazarken aklıma feminist yazar Simone de Beauvoir aklıma geliyor. Öğrencilik yıllarında kadın adlı kitabını alıp okumuştum. İkinci cins diye geçer. Tercümeler farklı "Şu tozlar yok mu" diyor. Ya da "tembel ev kadınları gibi halının altına mı süpürsem." Neyse robotu kuruyorum . Sessiz çalışkan robot temizlikle uğraşsın.

Bu arada aklım Simona de Beauvoir'da okudukça sorguluyor sorguladıkça kendimle çelişkiye düşüyorum.

İnsan kadın olarak doğmaz zamanla kadın olur.

Kadın toplumsal olarak üretime daha çok katılıp ev işleriyle daha az uğraştığı zaman özgürleşecektir.

Kadını götürüp mutfağa ya da süsleme odasına kapatıyor sonrada ufkunun darlığına şaşırıyoruz; kanatlarını kesiyor sonrada uçamıyor diye yakınıyoruz.

      Birileri bu işi yapacak. Evde kim uygunsa hayat  paylaşılacak.

        "Ben hayatın neresindeyim" diyorum,

      Kendimi alıp kırlara çıkmak istiyorum. Bedenime bakıyorum "gücüm var mı yalnızlığımın ağırlığını çekecek." Beden "dünden iyisin" diyor. Vuruyorum kendimi doğaya. Köydeki eve varıyorum. Havanın sıcaklığına hayran. İçerisi buz gibi . Yoldayken alışveriş yaptığım yerden aldığım döner ekmek öğünüm olsun diyorum. Sobayı yakıyorum. İçerisinin soğukluğu gitsin. Bir çay koyuyorum ocağa. Aldıklarımı yemek için dışarı masa hazırlıyorum. Evden getirdiğim salatayı yapacak güç bulamıyorum. Tekrar eve  götürürüm diyorum. Mayaladığım yoğurttan koymuşum iyi ki diyorum. Evden kemikler getirmiştim . Onları köpeğe vermeyi düşlerken davetsiz bir konuğum beliriyor tel örgünün ardında. Gözlerime inanamıyorum bir tilki. Telleri aşıp atlayacak. Karar veremedi. Bir süre bakıştık. Dili olsa konuşacak bende dil var ama onun dili değil. Anlamak için düşündüklerini bilmem lazım. Sessiz misafirimle iletişim nasıl kuracağım. Aşağı indi. Aç olabilir diyorum. kemikleri atıyorum .Bir bakıyorum çatır çutur sesler kemikleri yiyor. Bende heyecan üç yıldır köye giderim. Komşular tilki var derler ilk defa bu kadar yakınımda . Ne yapabilirim komşuyu görüyorum selamlaşıyoruz. Bir tilki var diyorum . evet diyor ben onu bütün kış besledim. Buraları evi sanıyor. Beni tanımıyor o yüzden bakıştık diye zihnimden geçiriyorum.

        Bahçe ile uğraşıyorum. Kuruyan çiçek dallarını temizliyorum. Geçen yıldan ekilen çuhalar çiçeğe dönmüş. Bir bakıyorum davetsiz misafir atlamış bahçeye. Neredeyse yanıma gelecek. Yakında olunca işler değişiyor. Elime süpürgeyi alıyorum davetsiz misafiri kovalıyorum Bir şey demeden çekip gidiyor. Çiğdemler açmış onların fotoğrafını çekecektim. Kendimi eve kapatıyorum. Sobaya attığım odunların çatırdısını dinlerken dışarıdan  kuşların şakırdaması karışıyor. Bitmeyen çayımı içiyorum. Sobada yapılan çayın tadı ayrı güzel. Gitmeden önce bir kaç fotoğraf alayım diyorum. Keşke makinayı getirseydim diye hayıflanıyorum. 

       Ekim ayında diktiğim vişneyi kontrol ediyorum. tutmuş doğaya tutunmuş ve patlıyor damarları canlanacak diyorum. Diktiğim kaçıncı ağaç üç yada dört oldu ancak bu tuttu. Çünkü orası güneş ve Arif derin ekti ve sulandı. Uygun koşullar olunca demek ki diyorum tutuyor. Çiçekçi bu sene meyve bile verir. Onu aldığım günkü mutluluğu düşünüyorum. Arabanın üst camını açmış rüzgar yiye yiye eve götürmüştüm.. Çiğdemler güneşi görünce canlanmış. diyorum ki keşke yeni çiçekler ekmek için alsaydım. Acele etme zihnim demekte soğuklar gelir vurur ölürler. Güllerim geçen yazdan kalma donmamış. Güzel keyifli bir günü kendime armağan ettiğim için mutluyum. Gece olmadan yola çıkıyorum akşam güneşi gözümü kamaştırıyor.

                                                                           

                                                                        









23 Şubat 2021 Salı

Gölcük hayata kısa bir mola

Değirmendere depremde burasıda sular altında kalmış .Yerleşim yukarısı yüksek deniz aşağıda
Karşısı İzmit 

Bursa Kurşunlu



Şubat tatilinin son haftası mimozalar çiçek açmış. Ruhum çiçeklendi.
Gölgeler vapurları izler. Hayat geçer gider.
Evler eskinin güzelliklerini sunar
Bahar bazı yerlerde baharlığını yapar. Umudu yitirme der.


Bir demet çiçek açmayacağı kapı yoktur.
Falımıza bakalım 
                                  Arkadaki elektrik direği Gölcük depreminde sulara gömülmüş. Depremin acı hatırası orada duruyor.





                                                                   Kuşlar yine de var.


                                                            

Delisin…
Gitmesem de bekler orada deniz.
Gelirsem, bilmelisin
Benim beklememdir burada deniz.
Gitmek gibi geleceğim
Denizin delisine
Delinin denizi gibi
O ne kadar giderse…

Özdemir Asaf

         Seyahat planlarının ertelediğimiz burnumuzu çıkarırsak hastalık kapacağımız düşüncesi içindeyken araya sıkıştırılan Gölcük'e gitmeyi düşünüyoruz gelmek iste misin? önerisini önce düşünmek istedim. Evin içinde dönme dolap etrafında dönen atlar gibi sürekli;  mutfak, salon ve yatak odasında geçen yaşam. Markete giderken yaptığım yarım saatlik yürüyüşler dışında  kendime ayırdığım kısa molalarla hayat geçmekte. Sürekli zihnimize kazılan aman hasta olma sağlıklı ol. Benim yaşımda meğer ne kadar önemliymiş. Gece uykudan uyandıran ağrılar hatırlatıyor sağlıklı olmanın nimetlerini. Deliksiz uykular için gündüz kendimi yormam gerekir ama dikkat ederek. Mutluluk anlar biliyorum; birde sağlıklı bir beden ve ruh sağlığı .Gençken ve şu anda kıymetini bilemediğimiz bedene meğer ne çok ihtiyacımız varmış. Ya sohbet edilecek dostlar. Onlar artık sanal sadece sesini duyuyoruz. Sonra neden olmasın o çevreyi daha önce görmemiştim yeni bir yer olması ayrı bir heyecan eşimin "Aman dikkat edin" sözünü değerlendirerek yola çıktık. Yolda olmak torunlar ve dünürlerle beraber olmak ayrı bir mutluluk. Ege'nin disk jokey'liği eşliğinde yolun nasıl geçtiğini anlamadık. Binnur'un çay ve meyve servisine yol kurabiyeleri eşlik etti. Arabayı kullanmayınca yolu seyretmek ayrı güzel oluyor.

           17 Ağustos 1999 da ki Gölcük depremi 7.5 şiddetindeydi. Çok can ve mal kaybına neden olmuştu. Gölcük denince ilk aklıma deprem, sonra donanma geldi. İzmit körfezinde rafine karşısına kurulmuş. Aliağa ya benzettim. Yine de rafine ve petrola inat kuşlar sığınmışlar körfeze. Gölcük'e varmadan kuşların yerleşkesinden geçtik. Beyaz gagalı ördeklerin meskeni olmuş.

       1926 yılında kurulan tersane askeri gemilerin bakım yeri İstanbul'da bulunan Tuzla tershanesinden sonra Türkiye'nin  ikinci gemi inşa sahası.

       Bilgi dağarcığıma yeni bilgileri ekledikten sonra çok beğendiğim Değirmendere'ye gittik. Heykeller daha önce depremde sulara gömülmüş. yeni heykeller yapılmış. Pazarını çok sevdim. Pazarda çiçek varsa beni çok mutlu eder. Mimoza ve papatyalar ve de kaktüs aldım. Deniz kenarında torunlarla yapılan yürüyüşler. Dünürlerle sohbetler derken dönüş vakti geldi. Bursa üzerinden dünürün Kurşunlu'da yazlıkta ki teyzesini ziyaret. Deniz kenarında yapılan yürüyüş, yeni yerleri görmenin heyecanı, doğanın uyanışına tanıklık etmek. Bahar, mimoza ve papatyaların açmış haline rastlayıp onların güzelliği karşısında susmak. Doğayı izlemek beni heyecanlandırıyor. Tıpkı cemrenin düşmesi, günün uzaması vb  Öğleden sonra Ankara'ya dönüş. Artık  yaşamdan çok şey beklemiyorum. Beklentiler hayal kırıklığı yaratıyor. Var olanla yetinmek diyorsam da arada konforun mutluluk verdiğini yadsıyamam. .Fotoğraf çekmek, daha önce gidilmeyen yeni yerleri görmek, havanın yirmi dört derece sıcağını hissetmek...Kısaca   Pandemide ilaç gibi gelen tatil.

20 Şubat 2021 Cumartesi

kar , aşı, ölüm

         

                                                                               













       Günlerden salı, aylardan şubat  kar dün geceden beri yağıyor. Sabah ilk işim perdeleri açmak oldu. Nasıl bir güzellik. Barajlarımız dolacak. Ağaçlar yeni gelinliklerini giymiş. Komşu bahçenin erik ağacı sende aldandın mı? yalancı bahara? Ankara soğuk daha çiçek açmamıştı. Ağaçların yeni giysisi beyazlar çok yakışmış. Arabayı çıkarmam mümkün değil dün gece arabalar kaydı. Bizim sokak ara sokak daha az araç geçtiği için yerler buz. En iyisi parktan gideyim. Doğanın yeni halini görürüm. Hem fotoğraf çekerim. Ama yine de bastığım yere dikkat etmek gerek. Onun için bir yandan önüme bakıyorum bir yandan ağaçlara.

         Bir kadın ekmek torbasını boşaltmış telaşlı bir şey arıyor. Ben sormadan söyledi. " Kocamın takma dişlerini yanlışlıkla  acaba çöpe mi attım. Üst dişler evde" belki bu dişlerde evdedir. "İnşallah size kolay gelsin" diyor yola devam ediyorum.

        Aile hekimine vardım." Sizin aşınız gözükmüyor."  Ama randevuyu ben aldım." Yarınmış. kendime kızsam mı bu karda kışta yollardayım. Kaymadan eve dönsem. Olsun diyorum en azından yürüyüş yaptım. Bakkaldan gazeteyi alıyorum. Birde arabanın üzerindeki karları temizliyeyim diye düşünüyor arabanın  kapısını açıyor gazeteyi bırakıyorum. Karları temizlemeye başlıyorum. Arabanın içine girip arabayı çalıştırmalı. Anahtar yok. Araba çalışmıyor. Nerede düşürdüm. Kapıyı açtım cebime koydum. Bakkaldan tuz alıyorum arabanın etrafına serpiyorum, evden su getiriyorum. karları temizliyorum Yok anahtar yok . Karın içine gömüldü. tekrar eve gidiyorum. Elektrikler kesik. Beşinci katta oturuyorum. İki defa yürüyerek çıktım. En sonunda eşime haber veriyorum. O Başar'ı arıyor. Başar elinde kürekle etrafı temizliyor anahtar yok. Çıldırıyorum.  Arka sol kapının önünü temizlerken arabanın ışıkları yanıyor. Kürek takıldı bir yere tekrar kazıyor ve anahtar. Çok mutlu oluyorum Başar'a teşekkür ediyoruz.

     Eve çıkıyorum Işıklar yok. Saat bir buçuk . O stres ve yorgunluğun üzerine yatıyorum. Ev soğuk. Uykudan kalkınca hala ışıklar yok. Mumları çıkarıyorum. 

        Doğan Cüceloğlu'nun ölümünü internetten okuyorum. çok üzülüyorum. Amerika'dan geldiği yıllarda semineri vardı. Katılmıştım. Seminer sonunda soru ve cevap kısmını kim yönetmek ister diye sormuştu. Elimi kaldırmıştım. Tabii ben konukları tanımıyorum. Bana müdahalede bulunmuştu. Sonrada "Hem yönetici sensin bende sana karışıyorum." diye yorum yapmıştı.  Tahminen doksanların sonu. Kitaplarını her çıktığında alırdım. İletişim becerileri. Yaşam felsefesi, savaşçı derken yaşamın hızına yenik mi düştük. Kitapları ile yaşamaya devam edecek. Işıklar içinde uyusun.

       Bir günde bu kadar terslik olmaz ,şansızlık.

        Ertesi gün yine yürüyerek aşı olmaya gittim. Hiç sıra yoktu. İnşallah aşı işe yarar. Bir ay sonra ikinci doz bakalım vücut antikor üretecek mi? Biraz kolum ağrıdı. Bir zamanlar "Haydi çocuklar aşıya derken şimdi haydi büyükler aşıya."

                                                                              



12 Şubat 2021 Cuma

Düşün me ,düş kurma

                                                                Gölcük Değirmendere      

        Arkadaşım aradı telefonda sohbet ediyoruz. o felsefe bölümünden mezun liselerde felsefe grubu öğretmenliği yapmış emekli. Ben de psikolojiden mezun  felsefe grubu ve rehber öğretmenlik yapmış bir emekli. Konumuz havadan sudan nasılsın? derken  konu felsefeye geldi.

        -Felsefenin düşünme aynı zamanda düşün meme olduğunu konuştuk. 

         -Haklısın düşün me

         -Düş kurma

         -Düş kurma, hayale dalma

       Esas amacı bilgiyi arama, bilgiyi sevme, sorgulama olan felsefe diğer yandan sıfat olarak alırsak düşün memeyi de kapsayınca işin anlamı değişiyor. Dil bilimci değilim. Dilin yapısı kaynağı neden o şekilde türetilmiş anlayamadım. Ancak sonundaki eki ele aldığımda bir yandan yapmalısın diğer yandan yapmamalısın anlamına gelmekte. Zihnimiz tabii ki bana göre değerlendiriyorum. Yapmamayı daha çok arzularız. Örneğin çalış aynı zamanda emir de oluşturur diğer taraftan çalış ma ,çalışma vurguyu nereye yapacaksınız ve onu cümle içinde nasıl kullanacaksın ve zihin onu nasıl algılayacak. size kalmış bir olay.

    Me ma nın olumsuzluk eki olarak alınması cümle içinde kurduğumuz anlamlar kadar onu zihne yerleştirdiğimiz anlamlar ile ilgili.

         

      Ölüm yaşamın gerçeği günü saati olmayan bir durum. Yaşarken giymediğimiz, oturmadığımız kullanmadığımız eşya ,giysi, yaşamadığımız hayatlar içinde bazen anlamını yitirir... Kıyıda köşede aldığımız eşyalar durur. Bazen eskici alır götürür. satabileceklerini satar. Satılmayan  koltuklar odun olur. Eski siyah beyaz fotoğraflar meraklıları tarafından toplanır. bazen alıcı çıkar. bazen ikinci elde bir dükkanda bir yığın içinde anılarla bekler durur.

        Arkadaşım Ayşe annesi ve babasını kaybettikten sonra eşyalar içinde ayıklama yaparken biri hiç kullanılmamış  diğeri de az kullanılmış arcopol yemek takımını almak isteyip istemediğimi sordu. "Bir süre düşündüm acaba kullanabilir miyim? Neden olmasın." dedim. Diğerini ablama veririm. Olur deyince dün almaya gittim. Aldığımda içimi hüzün kapladı. Kim bilir onu almak için ne emek harcadı belki harçlığından fedakarlık yaptı ya da  pazar parasından. Pişirdiği çorbanın içinde bol sohbetin anısı gizli. İçimi hüzün kapladı. Kıyamayıp sakladığımız özen gösterdiğimiz eşyanın değeri bizden fazla. İnsan toprağa karışırken eşya halan anıları içinde var olmaya devam ediyor. 

          Yıllar önce porselen mağazasında dolaşırken yeni çıkan modellere bakmaktaydım. Yanımda bir kadın dolaşıyor. Sohbet etmeye başladık. "Yeni çıkmış" dedim. "Evet  şimdi alacağım . Çok severim." Peki dedim "Eskileri ne yapıyorsun?" "Onları veriyorum."

       Çocukluğum düştü önüme. Annemin çinko takımları, melaminden yapılmış salata tabağı, porselen tabakları geldi aklıma. ""Nereden nereye" dedim. Anılar hüzünlendirdi yoksa yaşlanıyor muyum? Ya da duygusal bir günümdeyim. 

        Şimdi bir yıldır dolaplarda duruyor takımlar benden sonra annem saklamış demesin. .Kullanayım... sohbetin dostluğun çınlamasını işitmek için arkadaşlar evime gelmeli.

       Eski okuldan arkadaşlarımla görüşmek için gün  yapıyoruz. Bu yıl yirminci yıl olacak. Bir ara dışarda mı yapsak diye düşündük. Sonra o yemek takımları, evlerimiz kimler için... Şu anda da evler çok değerli. Sadece yalnızlığımızı hatırlatıyor duvarlar  dost sohbeti yok. Of dedim. Sakin ol bir gün pandemi bitecek.

          Günler uzamaya başladı, havalarda ısınıyor. tekrar soğuyor. Arkası bahar.  Açık havada yine yemeklerimizi yeriz. Çok değil  şurada ne kaldı. Umutsuzluk yok  

6 Şubat 2021 Cumartesi

Balkabağı mucizesi

                                                                     







                                        

       Havanın kurşini grisine inat. Mevsimlerden kış ortası okuldan eve gelmişim. Hava birden açmış güneş evin odasına kadar girmiş sanki etraf turuncu. Bal kabağı rengi odada yanan sobanın ateşi ile birleşmiş , kaygıdan uzak yaşamın tek amacı okumak ve dersler. Evdeki huzur derslerime yardımcı olmuş, annem yanımda, babam Almanya'da  işci olarak çalışmaya gitmiş. Bir yandan beş çocuk diğer taraftan evin inşaatı için ayrılan para ,annem  idare etmeye çalışıyor. Karnım aç ve tel dolapta bir yemek var. Hemen ağzıma bir iki tane atıyorum. Nasıl güzel bir lezzet daha önceki yediklerime benzemiyor. bu anneme soruyorum " Mücver. Balkabağından tadı hafif tatlısımsı. Çok lezzetli. Ne becerikli ve yaratıcı  annem var diye içimden geçiriyorum

       Aradan yıllar geçmiş. Çoluk çocuk büyümüş. torunlar bir yanda. ben torunlara bakmaya gelmişim. Onlar yüzleri bilgisayar ve tabletlere yönelik.

          Kış günü pandemiden evlere kapanmışız. Köyden gelirken balkabakları sıralanmış yol boyunca. "Alacağım ama birde kesmesi var" diyorum. Olsun yine de elimin altında bulunsun. Üç tanesi on lira. Arabanın bagajı boş.  Birde soğan alayım çuval yarılandı. soğanlar bitmek üzere derken. Arabanın arkası doldu. Bir başka yerden aldığım balkabakları . Bu kadar balkabağı ile ne yapılır? Tatlı yapsam Aziz yemiyor. Bende o kadar çok tatlıya ihtiyacım yok. Balkabağı çorbası. Şu an dolapta çorba var. Tamam buldum mücver yapayım diyorum. Üç gündür kesilmiş dolapta beni bekliyor. Değişiklik olsun. Bu sefer fırında pişireyim. tam diyet yemeği az miktar un, bir yumurta, maydanoz ile karabiber yakışır.  Tamam ikindi çayı için hafif bir çay keyfinin yanında iyi gider. Gerçekten yağda kızarmaya göre hafif. yapımı kolay, karın doyurucu, balkabağı lezzeti. Rengi turuncu kış gününde enerji sağlar. Balkabağı bana göre gerçekten mucize. tatlısı, tuzlusu, çorbası ile ayrı lezzet. Birde tatlısını yufkanın içinde yemiştim. Reçeli de ayrı güzel olur. Bir gün onu deneyeyim.

           Turuncu günlerin bir an önce gelmesi dileğim.

1 Şubat 2021 Pazartesi

yaşamın muhasebesi






          "Niye gençleşmek genç kalmak ister insan içinde kalan yaşanmamış günler için mi? Yoksa yapmak istediklerimizi erteleyip yapamadığımız için mi?

          Hamur bu. Bu hamurdan elde olan bu.ne olacak. Öğretilenlerden benim öğrendiklerimden çıkan sonuç belli."
       
        Geçen yıl ki doğum günü yazısında yazdığım bölümü tekrar gözden geçirme ihtiyacım oldu. Bugün internette Betül Mardin ile ilgili kendisiyle yapılan röportajda hayat hikayesini anlatmış onu izledim.
Aldığım dersler;
*Seksen beş yaşında olsan da çalışmaktan vaz geçme,
*Hayat bazılarına kolay gibi görünse de zorluklar hepimiz için var,
*Belki bazıları önden başlıyor. Bunu ben ekledim
*Ancak engellerimiz bizi vaz geçirmesin, Beş yaşına kadar konuşamamış. Evdeki bakıcıları sürekli dövüyormuş. Sürekli ellerine vuruyormuş. Bir gün belinden rahatsızlanmış doktora gitmiş. "Çocukluğunuzda siz çok mu dayak yediniz" diye sormuş . Beynin bir bölümde meydana gelen zedelenmeden dolayı el motor becerisi gelişememiş.
*Engelleriniz olsa  da asla vaz geçmeyin.
* Çalışma, emek olmadan hayatla  baş etme kolay değildir.
       Lise yıllarımda kompozisyon dersinde zayıf almıştım. Garp cephesinde yeni bir şey yok. Erich Maria Remarque ilk aldığım romanlardan biridir.Bu süreç esnasında okudum. Kitap savaş zamanını anlatıyor.

“İnsanın yaralanan, hatta ölen arkadaşlarını görmesi çok korkunç bir şey olmalı.” 
“Arkamızdan bir ıslık sesi geliyor, başımızın üzerinden geçen top mermileri birkaç yüz metre ötede patlayıp ateş saçıyor.”

Paul Bäumer ve arkadaşları orduya katıldığında hiçbiri, tanık olacakları ölüm ve yıkıma hazır değildi. Makineli tüfekler, ağır toplar, zehirli gazlar bu gençlerin ve daha büyük yaşlardaki silah arkadaşlarının çevresinde bir karabasan yaratıyor.
Saldırılar ve karşı saldırılar aylar, yıllar sürüyor. Paul’un arkadaşları hayatta kalmayı başarıp ailelerine ve sevdiklerine kavuşabilecek mi? Savaş, gün gelip sona erdiğinde vatanlarında kendilerine bir yer bulabilecekler mi?
Bu büyük savaşta kısılıp kalan askerler yaşadıklarına bir anlam verebilecek mi?


      Öğretmenin verdiği yeni  kompozisyon konusunu yazarken bir iki yerde benzetmelerde örneklerde kitaptan bir kaç yer ekledim. Zayıf olan dersim kurtuldu.

       Şimdi de zorlukla karşılaşınca çözümü için zihni yorar ,danışır ve çözüm yollarını denemeye başlarım.
Dostlarım arkadaşlarım ya da çevrede tanıdıklarıma bakınca insanların yaşadıkları hayatlarının kolay olmadığını görürüm. Her insan hayatında geçirdiği zor anlar vardır. Kimse o anları anlatmaz olumsuzlukları hep unutmaya çalışırız. 
        Oğlumla yaptığımız telefon görüşmesinde Almanlar ile Türk insanın farklarından söz ederken benzer durumlarda  sorunları kendileri çözdüklerini çözemeyince psikoloğa ya da psikatrise gittiklerini söyledi. 
        Peki dedim Almanlar da kapı önü sohbeti seviyorlar. tamam o kısa konuşmalar havadan sudan bahsediyorlar kendi özel alanlarından bahsetmiyorlar. Artık bizde de benzer durumlar yavaş yavaş oluştu. Kimse senin özel derdini dinlemiyor. Sıkıntını dinlemek istemiyor çözmüyor. Sen kedin yaşamla karşı karşıyasın. 
        Şimdi yukarıda ki yazıda paylaştığım amaçlar ile ilgili düşünmekteyim. İnsan ölünceye kadar yani yaşadığı süre boyunca düşledikleri hayallerindekileri gerçekleştirirmiş. . Çünkü en çok yapmak istediği ile zihin sürekli meşgul olurmuş. Onunla ilgili kitaplar okur, araştırmalar yapar, sohbeti ona getirirmiş. O zaman bu doğum günde geçen yıldan farklı olarak baş ettiklerim ve onlarla nasıl baş etmişsem baş etmeye devam ediyorsam bu durumda  yola devam. Önümüz aydınlık pırıl pırıl değil. Araba kullanmak aklıma geldi. Trafiğe çıkarsınız karşı tarafın yapacağı hatayı da göz önüne alarak deneyimleriniz ile devam edersiniz. Yol her zaman açık değildir. Aniden önünüze geçen, hızlı araba kullanan, acelesi olan son anda fikir değiştiren, yolun karı ,buzu, yolun çökmesi o zaman ne dersin yola devam. Kolay mıdır? Deneyimlerin sayesinde zorlukların üstünden gelebilirsin.
       Yaşamı nasıl okuduğumuz önemli.
       Kendi ayakları üzerinde durabilmek, yaşamını devam ettirebilmek, yaşamdan vaz geçmemek 
      Yaşam bilmece gibidir. Önüne hangi bilmece gelecek ve onu nasıl çözeceksin. Zor bilmeceler hep olacaktır. Umutsuzluğa düşmek yok.



Bahar mı geldi? Hani nerede?

                                                                                                   21 mart nevruz bolluk bereket, gün eşitli...