8 Kasım 2020 Pazar

Korkuyorum Anne





      


       Küçük bir kız çocuğu ya da erkek çocuğu olarak kalmak istiyorum. Büyümek istemiyorum.

       Neden evladım?

       Ben şimdi çocuğum her istediğimi yapabilir miyim?

       Niye olmasın. Neleri yapmak istersin?

       Sokağa çıkıp oynayabilir miyim?

       Tabii kızım, oğlum tüm sokaklar senin olmalı, parklar, bahçeler. Diğer yandan sokaklar tehlikeli. Corona var. Ancak apartmanın ya da sitenin bahçesine çıkabilirsin, parka gidemezsin. 

         Bir de bahçeye inersen maske takacaksın.

         Nefes almak istiyorum. Olsun arkadaşın ya hasta ise sende olursun.

       Okula gidip, arkadaşlarımı, öğretmenimi görüp özlem gidermek istiyorum. Okul şu anda uygun değil. Neden açık değil. Hastalık var. Ama anne babam işe gidiyor. Baban para kazanmak bizi geçindirmek zorunda. Babam madende çalışıyor anne. Orası karanlık. Ya babam orada hastalık kaparsa.

       Anneanne "Bu çocuğu hiç iyi eğitmiyorsun sürekli soru soruyor. Çok tehlikeli kızım." 

      Anne neden tehlikeli olsun. Gördüklerini yaşadıklarını sormak sorgulamak tehlikeli olur mu?

       "Biz annemizden, babamızdan  öyle öğrenmedik. Çocuk çocukluğunu bilecek her şeye burnunu sokmayacak. Onun görevi okula gidip  okul yok değil mi. Olsun internetten, televizyondan dersini izlesin." Bir zamanlar çocuğa günde bir saat televizyon izlemeli dediniz .televizyonu kapattık. Çocuk oyun oynasın derken bak halimize şimdi internete girip ya da benim televizyona da el koydu. şimdi programım başlayacak. Çocuğun dersi var dediler elimden aldılar. Bu hayatta. beni kimse anlamıyor. 

         Anne "Televizyonla çocukları büyütmeyin denilen günlerden bak nerelere geldik."

        Şimdi torunların elinden zorla tableti alıyorum. Belli saatler dışında olmaz. Haydi diyorum. Neden uzun süre internet ve bilgisayar olmamalı. Çocuklar o kadar güzel cevap veriyorlar ki. Sanki sınava girmiş ve on üzerinden on alıyorlar. Peki ben alınca neden bana kızıyorsunuz dediğimde biri çeşitli bahanelerle beni ikna etmeye çalışıyor. Bunu bana yazılı olarak yazar mısın? dediğimde başka bir yaşadığı duyguyu anlatıyor.

       Özel okullar parasını alıyor. Biz evde çocuklarla mücadele içinde. "Kız bunu yazma bak alınır kızın oğlun yada gelinin." Tamam sileceğim onlarda bilmiyorlar mı? 

       Çocuk büyüyünce başka şeyler sormaya başlıyor. Çocuğundan korkuyorsun. çok soru sormak sorgulamak yasak bedeli var diyorsun. Neden kanun var, yasalar var başkalarının hakkı, benim hakkımı savunmak için diyorsun. Sen hep çocuk kal. Büyüme... Gerçekten büyümek bu kadar zor mu? Annemde yok onun kanatlarına sığınayım. Düş kurmak yasak, soru sormak yasak, karşıt görüş ileri sürmek yasak. Bir bakıyorsun tepende bir sinek vız vız diye etrafında. Her şeyi yazamazsın söyleyemezsin, yaşadıklarını anlatamazsın.

        Karşılığı stres, gerginlik, hapis, sansür.

        Bak İzmir'de deprem oldu. Binalar karton kutular gibi yıkıldı. Japonya'da daha şiddetli depremler oluyor Can kaybı yok.

         "Anne yıkıntılar arasında bulunana çocuk yaşıyor değil mi?

         Evet oğlum hayatta çok şükür ölü sayısı bugün kaç oldu? Alışamadım böyle ölümlere pisi pisine yaşamak, depremden kurtul sakat kal. Evi yok olan insanlar, anıları yok. başlarını sokacak evleri yok. kader olmamalı bu yaşadıklarımız. 

        Bizim kaderimiz yaşamak insanca yaşamak olmalı, Depremde, selde, trafik kazalarında ölmemeli. Çocuk, yaşlı, kadın erkek

      İstiklal marşı nasıl? başlıyor "korkma"

       "Korkuyorum hakkımı aramaktan, susuyorum, kavga çıkmasın diye. sabrediyorum, beni anlasın diye."

       Niye öğretilen ile yaşam çelişkili.

       Sen büyümeye mi başladın diyen bir ses. ben büyümek istemiyorum diyorum. Büyümek sorun, büyümek gerginlik, büyümek yaşamak demek  o zaman ben...



18 Ekim 2020 Pazar

Hayatın üzerine bir çizik atmak istedim, yapabilir miyim?

        




         Bugün yağmur, dolu, güneş derken birden bire "Çok koşturuyorsun" dedim kendime İçimdeki ben  "Olumlu olumsuz yanları var "dedi. Diğer yandan  "Sen git dolan" dur derken buldum. Ama yine de onu dinlemeye karar verdim.

-Ayrıntılarda boğuluyorsun 

 -Yok ya 

 -Ne ayrıntısı. her şey mükemmel olacak

   -Hım masada çiçek yemek tam

   -Yapma ya balıkları çıkardın yiyebildin mi?

 -Sadeleş şekerim balık güzel manzara, keyifli arkadaş ile sohbet ya da sevgili

 -Yapabildin mi?

     -Hayır

    - O zaman

    - Ben sana ne dedim. çok şey beklemeden 

      - İlk defa haklısın

       -Nereden başlayacağım?

      - Bul bir ayrıntı

       -O kadar çok ki

         -Çiz üzerini

          -Tamam söz başlayacağım

          - Minik adımlar

         - Peki söz yarından itibaren

          Yok ya erteleme 

          -Yine söz veriyorsun 

          -Vaz geçme

          -Bak yazıma bile yansıdı

          -Aferin

         -Çizik atabiliyor musun her şeye?

         -Çok zor

          -Boğulmaya devam

          -Yok bir yerden başlayabilirim

           -İnanıyor musun?

           -Önce inan ilk adım sonra sadeleş ve üzerini  çiz bakalım

           -Bekliyorum

        - Bir şeyi istiyorsan... istemek yetseydi.  Boğuldum bak. 

        -Boğulmak istemiyorum.

Not yazıyı yazarken boğulduğumu fark ettim. Sağa mı sola mı? sıralayacaktım yazılarımı?

Yine de umutsuz değilim. 


16 Ekim 2020 Cuma

Kış gelmeden Amasra'dan Safranbolu'ya vardık.










                   Var git çiçeği.endemik bir bitki. diğer adı çiğdem. Kış gelmeden var git.                  

         Arkadaşlarla konuşuyoruz " Sürekli düşünüyoruz" diyorlar. Neden bunca düşünme? Uykuya dalarken hele çok fazla. Dedim ki "Bir şeyler eksik, yarım,  tamamlamak çözmek için. Belki de bir türlü istediğimiz yere varamıyoruz. Bulunduğumuz yer olmak istediğimiz yer mi ? Özlemlerimiz beklentilerimiz. Bu hayatı yaşayıp giderken niye? "diyoruz.

         İç dünyamızın karmaşasını unutup soluklanmak için düştük yollara. Amasra'dan girdik, Yörük Köy' ü oradan Safranbolu'ya. Kış gelmeden var git çiçeği misali dolaştık durduk.

            Günler geçip giderken ekimi ortalamışız.     

          Tatil dediğimiz olayda bizi germekte olsun gerilmediğimiz, mutlu olduğumuz anlar kalsın heybede. Bizi huzursuz eden düşünceler varsa da gitsin.

      Güzel bir müzik koyalım kasete demedik radyoda ne varsa dinleyelim. Yollara koyulduk. Karadeniz'in meşhur küçük ama bir o kadar sevimli yeri olan Amasra'ya yolumuzu çevirdik. Onca yorgunluk, keder ve mutsuzlukları arkada bıraktık.

         Gün batımını yakaladık, gün doğumunu yorgunluktan aramaktan vaz geçtik. Yaza inat günleri bizi ısıtan güneşte ve dostluğun kahkahasında erittik. Rüzgara rağmen son kapanış yapmak için İnkum' da denize girdim. (Sonrası bedeli hastalıkla olmasına rağmen) Çocuklar gibi her şeye güldük.

        Arkadaş  soluğu çekiciler çarşısında aldı. Şimşir kaşıkları elledi beğendi aldı da aldı. Mutfakta geçirilen ömre arkadaşlık eden kaşıklar. Ben ilk önce pek yanaşmadım. Öylesine gezdim, durdum "İlk önce zihni boşaltmak gerek" dedim. Kaşıklara sonra sıra geldi. Dayanamadım aldım. "Kaşık faslı bitti" dedim. Ama insan yanındakine benzer misali bir türlü bitmemiş. Yok sadece kaşık değil. pazara gidince yerel tatlar olmalı "Manda yoğurdu, manda peyniri, kestane, balık derken " Almanın sonu yok gezilecek yerler çok" dedik.(Alırken zihnimden geçenler;  sekiz aylık pandemiden eve kapanmanın acısını mı çıkartıyorum?)

       Gün batımı yakalamak dünyanın derdini unutmak ve bol bol fotoğraflar çekmek "Oh be dedim.ne çok özlemişim fotoğraf çekmeyi yeni yerler görmeyi."

       Yörük Köyü ayrı bir mutluluk kaynağı oldu. Yeni yer görmenin, eski gördüğüm yerlerde soluklanmanın keyfi gerçekten bir başka.

       Dönüş yolculuğumuzda son baharın renklerinin gölge oyunları içindeki halini çok sevdik. Bartın Safranbolu arasındaki yolda giderken gerçekten kendimizi kaybettik. Daha tam sararmamış bir doğa içinden geçmenin keyfi gerçekten farklı.

      Safranbolu'ya 11 km uzaklıkta bulunan Yörük Köy'ünü arkadaşım merak etmiş. Uğramadan olmaz dedik. Varalım bozulmamış, insan ilişkileri, sokaklar, evler. hala kapıda birbirine verilen mesajlarla iletişim kuran ev ahalisi.

                                                 



     

       Bir zamanlar şatafatın kol kestiği İstanbul'da çalışan börekçi, fırıncı gibi insanların köylerine gelip kazandıkları parayla  benzer konaklar yaptıkları yer.

        Yaşadıklarını konağın üçüncü kuşağından dinlemenin zevki. Ne acıdır ki ekonomik nedenler konakta hikaye anlatıcılığı konağın  bizi eskilere götürdü. evin işlemelerindeki anlamlar. Her odanın yaşantısı hem banyo hem de yüklük olan dolaplar. Çocukluk düştü aklıma. İnsanın birbirine saygısını anlatan konakların yapımı esnasında birbirinin manzarasını kesmeyen odalar. Gel de saygı duymamazlık etme bu ince düşünene insanlara. Şimdi bırak manzarayı birbirinin rüzgarını kesen uzun yüksek apartmanlar içinde aradığımız gökyüzü ile nede saygı kaldı.

        

      Çamaşırhanede suyun akışını düzenleyen sistem. Kişilerin boyuna uygun çamaşır yıkama yerleri. Doğadan gelen suyun çamaşırhaneye akışı gibi günümüz değerlerini insanın bencilliğini serdiği dünyaya dönmek içimizi yaksa da. En azından arada bir insana saygıyı hatırlatan yapıları, geride bıraktık. Gelmişken Safranbolu'ya  torunlara geziden anı olarak aldığımız  lokumlar ile dönmek üzere bir uğrayalım dedik. Akşamüstü ve pandemi olmasına,  rağmen kalabalığın son izlerine yakalandık. Bir soluklanıp kahvemizi içip çantamıza aldığımız lokumlarla tatlı bir yorgunlukta sevdiklerimizin yaşadığı gençliğim orta yaşım yaşlılığımı yaşadığım kentimiz Ankara'ya doğru  doğru yola koyulduk.

                                                                              





         Dönüşlerin en güzel yanı gezmenin verdiği haz, anılar, fotoğraflar ve yeni yerler görmek için plan yapmak

29 Eylül 2020 Salı

Nasılsınız?

                                                   




                      

      Nasılsın? Kim o bu soruyu kim sordu? Eşim mi, Kızım mı, oğlum mu? Arkadaşın mı? Patronun mu? İşverenin mi? Hiçbiri. Peki kim ? bilmiyorum nasılım mı? Ben görünmez, varlık mıyım? Beraber  yaşadığım insanlar beni görmüyor mu? Kahve yap, yemek yap, ev sil süpür, çiçek dik çiçek sök, makinayı tak, vidayı gevşet bu niye böyle olmuş. Yemek ne zaman hazır? 

       Çocuğun ödevi var, nasıl unutursun. Bu böyle olmalıydı. Olmaz yanlış yapıyorsun. Ah bu kocam yok mu pısırığın kendisi hiç bir işi beceremez. Doktora diyeceksin şunu şunu yapıyor ne yapabiliriz? Tamirci arıyor yaz internete bak oradan. Bu işler basit işler . Peki sen niye yapmıyorsun?

        İşciysen patron için çalışansın, emekçisin.

       Kızım bir hes bana alsana .

       Çocuğun ödevi eksik çıkmış. Sürekli beklenti. 

       Temizlikçiysen ev sahibi yaptığı işi beğenmez. Çocuklar evde yalnız. Kendi ayakları üzerinde durmaya çalışmak. "Buranın tozu kalmış." diyen sese cevap vermeden   hayatı temizlemek  ister insan.  Kimse halini sormaz. Yoruldun mu? yerine yeni talepler gelir.

         Öğrenciysen ders çalış bir yandan öğretmen, bir yandan tepende annen baban, ya da büyüklerin deden amcan.

         Oyuncuysan  rejisör "olmuyor kardeşim olmuyor o duyguyu veremiyorsun." içinden "duygu mu kaldı" diyen bir ses.

        İnsanlar için hayat çok zor. Yanımızdakine sormayız bile nasılsın demeden geçer gideriz.  İnsanın yaptığı ile aklından geçenler ne kadar farklı diye düşünmekteyiz. 

       Yaşamı kendi deneyimleri ile öğrenmek. Doğru ya da yanlış olabilir miydi? Hayat...Yaptığı iş ortalıkta gözükmüyordu. yapmasan olur. Güldü. ev havada hayat alt üst. Arkadaşları ya da komşusu ile bir kahve içiminde görüştüğünde senin derdin onlarınkinin yanında hiçti. 

       Birden uykudan uyandı sabah karşı dört . Deliksiz uykulara hasret kan ter içinde kalmıştı. Kabus görmüştü. Oradan oraya koşturuyor kimseye yaranamıyordu. Arabanın sesini duyduğunda ezilmekten son anda kurtulmuştu. Rüyasını yorumladı. Galiba sırtım açık kaldı. Rüzgar mı? çarpmıştı hayat mı? çarpmıştı. kalktı bir bardak su içti. Uykusu yine bölünmüştü.

        Bilgisayarın başına geçti. duygularını yazmak istedi. Duygu oda neydi. Hissettikleri mi? "Yorgunluk oğlum  ya da kızım" dedi. Olumsuz düşünüyorsun bildiğin yoldan vazgeçme. Bana öğretilenler diye düşündü üzerime görev gibi sunulanlar bu hayat mı? Sen hayatı ne sandın Şarkılar, şiirler nasıl ?doğdu. Yoksa yaşanılanların özeti miydi?

        Kendi yalnızlığın içinde yaşarken kendine aynı soruyu sordu, nasılsın? ben mi dedi içindeki çocuk bir yönüm iyiyim diyor diğer yönüm sen sorma başlarsam roman olur. Sahi iyi ne demek? Bacağım ağrıyor. ama iyiyim, yorgunum ama iyiyim. şikayet etme kendine iyi değilsen de iyiyim. Düne göre iyiyim. Yüküm ağır. emeğimin karşılığını alamadım ama iyiyim. Neden?

     Çok konuşma ne o öyle vır vır çok beğenmiyorsan gidebilirsin kendini özgür bırak yarınlara. Bir kuşun kanadında uçtuğunu hayal et. 

       İçindeki bene de ki çok soru sorma. Çok düşünme bırak hayata kendini. Un değirmenindeki buğday tanesi gibiyim. Bak tohumdum buğday oldum,. rüzgar dallarımı kırmadı. yağmur yerimden etmedi. 

      Büyüdüm olgunlaştım. Değirmende un oldum. Sofrada katık. ne aynı kalıyor.

      Nasılsın dedim  bekçinin babasına iyiyim geçinip gidiyoruz hallice. O nasılsın içinde bir hayat gizli. peki siz nasılsınız?

17 Eylül 2020 Perşembe

Düşlerin olduğu yere gidebilmek

                                                                                                                                                                                  

        Sabah uyandı. Kış ortasıydı. iki gün önceden yağan kar yavaş yavaş etkisini kaybetmişti. Dün siyah bir pantolona ihtiyacı vardı. Alışverişe çıktı. Hiçbirini beğenmedi. Daha önce yaptığı gibi "En iyileri evde" dedi. Onları giyerim. Ama her gün yürüyüşe çıkayım." Bu genç yaşta bu kilo neden? Düzgün beslenmiyorum herhalde" diye düşündü. Karda yürümek çok zevkliydi. Kendisinin dışında kimse yoktu. Sabah olduğu için biraz soğuktu. Sadece yüzü üşüdü. Siyah deri eldivenleri de ısıtmıyordu. Soğuktan kızaran yüzünü ısıtmak için atkısını ağzına doğru tuttu.
      Kendi ayak seslerinin çıkardığı ses ormanda yankılanıyordu. Acaba birisi kendini takip ediyor muydu? Yoksa kendi iç sesi yankı mı yapıyordu? Yürürken geçmişi sorgulamak ve gelecek hesabı yapmak hoşuna gidiyordu. Kuşların ötüşü ve bir köpeğin havlaması ayak seslerine eşlik ediyordu. Geçmişini, kim olduğunu düşündü. Otuzlu yaşlarındaydı. Meslek olarak sanatı seçmişti. Fakat o kadar zordu üstelik düzenli bir işi de yoktu. Hala ailesi destek oluyordu. İşini seviyordu ama zorlanıyordu.
        Sanat galerileri bir bir kapanıyor.Diğer yandan yeni galeriler açılıyor. Tutunabilen zor koşullarda olsa direniyor bir şekilde ayakta kalıyor. İnsanlar toplu yerlere gitmeyi bırakmışlardı. Terör ilk önce sanatı vuruyordu. Zaten ilgilenen kişiler bir avuç insandı. Toplumda kaç kişi kitap okuyor? Kaç kişi sanat galerisine gidiyor? Kaç kişi tablo satın alıyor ? Sinema fiyatları ne kadar yüksek? Bu sorular zihninde dolaşırken yalnızlığında kızdı, hala bekardı kendi geçimini sağlayacak işi yoktu. Annesi hep onu düzenli bir işte çalışmasını düzenli bir geliri olmasını istemişti."Lanet olsun" dedi ağaca bir tekme attı. Bütün karlar üstüne döküldü. Şimdi geçmişle hesaplaşmanın yeri miydi? " Keyfini çıkar" dedi yolu biraz daha uzattı. "Bu gideceğim yol aynı zamanda benim nereye kadar gidebileceğimi de belirler" diye düşündü. Şu söz aklına geldi. "Düşlediğin kadar varsın."
      Aklına yapmak istediği projeler geldi. Yurt dışına çıkmak istiyordu. Sanki orada hayat kolaydı. Almanya bir aylık vize vermemişti. Gerekçe " Dönünce ne yapacağın belirsiz." Bu bir tokat gibi zihnine çarpıyordu. Yine de hayalleri vardı. Her ne olursa olsun bir gün bu hayallerini gerçekleştirecekti. Aklında sürekli bir proje.
        Düşündüklerini annesiyle paylaşıyordu. Kadın oğluna hak veriyordu. Ancak oğlu adına üzülüyordu. Yazdıklarını oğluyla paylaştı.
        Oğul "Anne çok acımasızsın "dedi. Anne "Buradan senin taraf böyle görünüyor . Benim yazdığım yazının neresi yanlış?" "Ama çalışıyorum meslek olarak da sanatı seçtim. Sizde benim sponsorumsunuz."
       Kadın "Bende düşlerimi gerçekleştirmek istiyorum" dedi. Oğul " Neden yapmıyorsun?"
         Kadın " Çok kolay değil, sorumluluklarım var, hayal etmek lazım, zaman lazım, para lazım"
        Kadın "oğul ile konuşunca mutlu oluyorum. Hayallerinden bahsediyor, yaptıklarından. Farklı görüş farklı bakış açısı.  " Çok mu geç kaldım. Hayallerim bile anlamını yitirdi. Gençken ne kolay her şey."
      Oğul " Düşündükçe üretiyorum. ürettikçe de varım. Benim var oluşum bu."
 Not Oğul şu anda Almanya'da evli, Alman arkadaşlarıyla bir grup oluşturdu. şarkı söylüyor







                                                            Fotoğraflar Romanya

15 Eylül 2020 Salı

Eylül enerji ve huzur

                                                                       









        Şu sıralar çok hareket var. Blok yazıları yazmaya vakit olmadı. Cevap yazamadım.Torunlar köy derken zaman geçmiş. Bazen deliksiz bir uyku bazen dört ya da beşte uyanma. Bu sabah boğazımda batma nedeniyle erken uyandım. Sağa döndüm  sola döndüm uyku tutmadı. Dedim ki kendime "kalk bacım otur yazı yaz. Seni mutlu ediyor madem ki" Bir yazı yazdım kaydetmemişim. Adı yürüyüşte karşınıza yılan çıksa ne yaparsınız? Köyde erken uyanmışım, sabah yürüyüşü yapmışım, doğanın son baharı başlamış dağlarda çimenler otlar kurumuş. Sarı sonbahar yerden başlamış. Ertesi günü kaptım makinayı "sarıda olsa" dedim "çekecek bir şeyler bulurum." Belki güzel bir ağaç, bir diken bir kuş ya da sincap. Zamanı dondurmak anılar için bir kaç kare, kendin için doğanın içinde yürüyüş yapmak maskesiz nefes almak doğanın değişimini yakalayıp kaydetme. Sitede toplantı vardı. Mart ayından beri ilk defa kalabalık açık havada ve mesafeli ayrıca maskeli oturduk. İnsanlara mesafe koymak ne acı. Korona yüzünden kızımla dünürlerle özlem gideremedik. Torunlarla telafi ettik. Özlediğim sohbetleri telefonda yapmak . Birbirimize sarılmamak inşallah bir gün bugünlerde geçecek.
       Bugün muhabbetlerde daldan dala atladım. "Yürüyüş esnasında karşıma yılan çıkarsa ne yaparım" derken bir köpek havlaması düşüncelerimin arasına girdi. Araba sesleri yerini köpek, kuş sesine bırakmıştı. Sürünün gelme zamanı dedim. Neyse siteden çok uzaklaşmam en iyisi site içinde dolaşmak. Site dolu olduğu için ev aralarına da giremiyorum. Eşim iki tanede azman köpekle karşılaşmış. Onlara cana yakın davranmış. Sonrada köydeki komşuya sığınmış. Ben korkağım fazla uzaklaşmadan yürüyüş. Dağda tek başına sabah gün ağarırken etraf sessizken dolaşmak güzel. Otların arasına girmiyorum yılan çıkarsa yürüyenlere ya da bekçi Arif'e sormak lazım yürüyüşte yılanla karşılaştın mı? diye. Etrafta muhakkak bir ağaç dalı oluyor. yürüyüşe onunla çıkıyorum. Çiçeklerim kurumamış. Bekçinin oğlu sulamış. üç beş çiçek olsun benim gözümü şenlendiriyor.
       Blok, facebook yeni yüzleri ortaya çıkmış ben alışamadım ha bire eski ara yüzüne çeviriyorum temelli olunca ne yapacağım bilmiyorum. ya serbest bıraksalar ya bu işi kim ne kullanmak istiyorsa öyle olsun.
        Bugün eşime dedim ki "otuz altı yıl önce bugünü hatırladın mı?"Sevgili oğlum adamım bizim dünyamıza adımını attı. Ailemiz genişledi. Şimdi uzaklarda ama daima kalbimde.Yüreğinin götürdüğü yere giden oğlum hep mutlu, neşeli, sağlıklı ve başarılı ol.
                                                                         
       Şimdi saat oldu altı. yeni bir gün umut demek, plan demek yaşamak demek.

9 Eylül 2020 Çarşamba

Eylül Boşluğu Doldurabilse

                                                               
     
        Kaç zaman geçti üzerinden? Kaç gün ? Kaç ay ? Kaç saat ? Kaç dakika? Ömür dediğin nedir ki?yaşadığın zamanlar mı ? mutlu olduğun anlar mı? kendini mutlu eden alışkanlıklar mı?
       Günlerdir canı bir şey istemiyordu. Yemek yapmak içinden gelmiyor. Ev işi, arkadaş sohbetleri. Kendini zorluyordu . Elden geldiğince çaba gösteriyordu. Saçma dizilerde kendini aradı.  Boş boş bilgisayar da zaman geçirdi. O çok sevdiği yürüyüşleri yapmak istemedi. Derdi neydi ? Kiminleydi ? Her zaman sebep sonuç ilişkisi kurardı. Neden arar, o nedenin üzerine giderdi. Bu sefer yapmadı. Zihin boşluk istiyordu. Bu bir beklemeydi. Hayatın yorgunluğuna aradığı sebep miydi?
       Gece gündüz nedenini aradı. Boşluğun nedeni neydi ? Zihnin arka sokaklarında dolaştı. Keyfini kaçıranı bulmalıydı ? Bütün kış iyi mücadele etmişti. Yaşamına anlam katacak kendini mutlu edecek bir iş bulmuştu. Ama istediği o olmalıydı. Olmadı.
        Adam dedi ki " İçimdeki koskoca anlatamadığım bir neden var adı yok. "
        Gün geceyi karşıladı. sanal alem günleri ,evin olağan işleri. Günler haftaları, haftalar ayları kovaladı. Zaman nasıl da geçmişti.
        Boşluğun içinde kendini aradı. Neydi bu derece öfkelendiren. Bazen uykularından uyanıp aynı boşluğu gördü. Gece yarısı yüreğindeki sıkıntı uykusundan uyandırdı . Bir türlü anlam veremedi. Kendini bu kadar sıkıntıya sokmak,  harcamak, üzülmek bu derece neden? Sıkıntı zihnin derinliklerinden çıkıp geldiğinde onu kovmaya çalıştı. Çözmesi gereken bir iki konu vardı Çaresizliği daha da artırıyordu.
          Çevresindeki arkadaşları da  suskunluğunu fark etmişti.
          Aslında çok konuşkan sayılmazdı. Yinede bu suskunluğu hayra alamet değildi.
          Bazen yazardı. Sustuğu an yazarak kendini ifade etmişti. Şimdi onlarda anlamını yitirmişti. Uzun zamandır yazmıyordu. Çocukluğunu , gençliğini düşünüyordu. " Benimde söyleyecek sözlerim var. Bu konudaki fikrim şu " diyordu. "Bazen ne gerek var. Şimdi bunu desem ne yararı var deyip vazgeçiyordu."
          Yazdıklarını okudu. Çok kötü değildi. Ama çok mükemmelde değil. "Yazar değilim "dedi." Sadece yazmaya çalışan biriyim . Yazıya hakim olmak zor. Ne kadar çok yazarsam o zaman hakim olacağım." "Şimdiki yazdıklarım ne ?" diye düşündü. Yine aynı boşluk geldi. Karşısına oturdu. "Çık çıkabilirsen içinden "dedi. "Belki boşluk dolduruyorum belki söyleyecek sözüm var. İlla bir açıklama mı? getirmeliydi. Bir yerlerden başlamalıyım. Yaşam bir boşluk mu?
        "Bu yaşıma kadar onun içini işimle, ailemle,  arkadaşlarımla, yazdığım oyunla, blog yazarlığıyla doldurdum. Çok da boş geçmemiş . Geçmişe bakınca yaşadıklarım  anlamlı yaptıklarımın bir anlamı var . Şimdi ise bu boşluk... dediğim dönemde öykü kitapları okuyorum. Haldun Taner'in Yalıda Sabah, Sait Faik Abasıyanık, Eskişehir'den aldığım öykü kitapları Ahmet Büke Yüklük ,Faruk Duman ,Baykuş Virane Sever. Aslında boşlukta olduğumuz zamanı düşünüyorum. Bir geri çekilme var. Çevrene, kendine uzaktan bakıyorsun. Sorguluyorsun kendini. Yaşamın tekdüzeliğine inat "O zaman ben o zaman yapmalıyım " dedi "Bir yerlerden başlamalıyım"
Boşluk anlamını yitirdi.
Eski notlarımı karıştırırken buldum, 




     

8 Eylül 2020 Salı

eylül mutluluk fotoğraf çekerken ışığı yakalamaktır


            3 Eylül
         Bir arkadaşın "bahçesine gidelim" dedik. Uzun zamandan sonra fotoğraf makinamı yanıma almak aklıma geldi. İyi ki almışım. Beni mutlu eden anı yakalamak, bir fotoğraf karesine sığdırma...aradan zaman geçince  dönüp bakmak. Meğer sonbahar gelmiş narlar, ayvalar, elmalar dallarda bir edayla kendilerini gösteriyorlar.


                                                                                                                                                                                                                                        Döngel


            4 Eylül
             Sinop için veda zamanı "Bugün Hamsiloz' a gidip  fotoğraf çekeyim"dedim. Bir yerden ayrılırken içimi hüzün kaplar. Tekrar dönebilecek miyim? Aynı insanları görebilecek miyim? İçimdeki hüznü dağıtmak için için manzaraya daldım gittim.
                                                                     





                                                                                         
                                                                             

         5 Eylül
         Bugün beşte uyandım. Bir gün öncenin yorgunluğundan dolayı erken uyumuşum. Evi toplama işleri ve Ankara yolculuğu .Yolculuk daima bana mutluluk verir.
llgaz dağında sonbaharın renkleri düşmeye başlamış. Yeşiller arasında sarılar yeni mevsim için hazırlığını yapmışlar.Yavaş yavaş  kızıl kahve renkler sarılar arasında tek tük yerini almış. Renk cümbüşü oluşmaya başlamış. Hele bazı yerlerde mavi gök ve bembeyaz bulutlar danslarına başlamışlar.
       Akşam torunlar ve kızımı görmek hasret gidermek.Yatıya kalan büyük torun.
       6 Eylül.
      Evle özlem gidermek.
      7 Eylül
       İki gündür torunlarla beraberim. Bende kalıyorlar. İki nesil bir aradayız. Deniz, benim odada makyaj malzemelerin bulunduğu masaya "Süs masası" dedi. Yaratıcı şimdi süslenme zamanı deyip aynayı eline aldı. Saçını taramaya başladı.
     Ege'nin internette türkçe dersinde okul ile ilgili yazdığı şiir.
                                                                   
                                Akşam üstü ikisi ellerine tabletleri alıp oyun oynamaya başladılar.     

                                                                             
                                                                    Bugünün çocukları
       
                                                                   Dünkü çocuklar
       

Ne okuyoruz? Babamın Tenekeleri Zehra Konukman'ın ilk kitabı

                                                                                                                                            ...