24 Eylül 2019 Salı

Romanya Peleş Kalesi Sınai Brasov 2

        Zaman zaman yeni kararlar alır eski kararlarımı gözden geçiririm.
Sakin ve yavaş olma.
Bir davranışı yapmadan önce düşünme.Ağzımdan çıkacak söz için de geçerli. Annemin sözü (nurlar içinde uyu)  "dokuz kere yutkun bir defa söyle"  ne kadar anlamlı.
İçinde bulunduğun yere göre düşün.
İnsanları değerlendirirken acele etme.
Ön yargılı olma.
Konuşurken sakin ol.
Planlamayı düzgün yap.
Tek bir şey biliyorum o da bir şey bilmediğimdir. Bir başkasının bilgisi farklı konularda daha iyi olabilir.
Her insandan öğrenilecek bir çok konu vardır.
Bir yazı yazdığında acele etme iki üç defa oku öyle yaz.
       Eski yazdığım notlardan bir gece önüme düştü.
Uzun zamandır susuyorum. Buralarda görünmüyorum. Suskunluğumun, yazmamamın nedeni
düşün niye diye cevabı yok. Ara vermiştim. Bilgisayarım word programı bozulmuştu. Biraz geç tamir oldu. "Bahanelerin arkasına sığınma" dedi, içimdeki ben. Özlemişim yazmayı.
Son yurt dışı gezisi Romanya ve Bulgaristan yazısının fotoğraflarını yükledim ancak yazısını yazmadım.İlk bölümde Romanya ve Çavuşesku hakkında googleden bilgi aldım. neyseki 1. yazmışım.
       


Peleş Kalesi, Prahova Vadisi’nde, Bucegi Dağları’nın eteğinde Romanya’nın ilk kralı Carol tarafından inşaa ettirilmiş. Birinci Carol bu bölgeyi görüp güzelliğine hayran kalmış ve  kendine bir yazlık olarak Peleş Kalesi’ni yaptırmış.
Kale, Transilvanya (Osmalı’daki adı Erdel) ve Wallacia’yı (Osmalı’daki adı Eflak) birbirine bağlayan geçiş yolunda inşaa edilmiş.
Yapımına 1875 yılında başlanan kale için 400 usta binlerce de işçi çalışmış. Fakat Kral Carol kalenin son halini göremeden, tamamlanmasına birkaç ay kala 1914’te ölmüş.
İç dekorasyonunu bizzat Kraliçe Elisabeta kendi yönetmiş.
Duvarları orijinal Gustav Klimt tabloları ile süslü olan kalede birçok gizli kapı ve geçitler var.
Burası oymalı kakmalı ahşap tavanları, peri masallarından çıkma salonları, yaldızlı duvarlarıyla hiç de Transilvanya’daki diğer kasvetli Drakula kaleleri gibi değil. Neo-Rönesans tarzındaki kale merkezi ısınmanın, elektriğin ve vakumlama sisteminin olduğu ilk Avrupa’daki ilk kaleymiş.
Çavuşesku döneminde kalenin 160 odası ülkenin önde gelen komünistlerinin ve dünyanın her yerinden önemli devlet adamlarının kişisel dinlenme mekanı olmuş. Bu dönem kale dahil tüm bölge halka kapatılmış. Çevrede askeri sıkı yönetim başlamış.
Zamanında Nixon’dan Ford’a, Gaddafi’den Arafat’a kadar birçok ünlü isim burada ağırlanmış.
Komünist rejim döneminde müze olan kale daha sonra tekrar halka açılmış.
    Sarayda toplamda 7 teras ,165 oda ve 30 banyodan oluşuyor. Sarayın inşaatı için bugünun parasıyla 120 milyon dolar harcanmış. Tabii bu odaların hepsini gezemiyorsunuz,bir kısmı ziyaretlere açık. Kaleyi her ne kadar şuan müze olarak geziyor olsaksa, Kraliyet ailesinin ikamet ettiği tarihte sarayın içerinde 14. ve 19. yüzyıldan kalma silahlar, heykeller, mobilyalar ve dekoratif eşyaların yer aldığı müze varmış. Şuan sarayda sergilen birçok eşya bunlardan oluşuyor.
     Kalenin en ilgi çekiçi yerlerinden biri de diğer ülkelerin savaşlarında kullanımış  ve sonrasında toplanarak buraya getirilmiş olan 4000 parçadan oluşan koleksiyon.Ne ararsanız var; Kılıç,kalkan,mifer,zırflar,şövalye kıyafetleri vb.Sarayda sadece savaş aletleri yer almıyor tabikide,birbirinden değerli ve güzel  2000 adet tablo sarayın duvarlarını süslüyor.
                                                                








             Kalenin içinde çekim yapmak yasaktı.Belli bir para karşılığı çekim yapılıyor.En çok bu kaleyi sevdim.
                                                    Braşov
Ülkenin en çok ziyaret edilen ikinci şehri. Kış aylarında Tampa Dağı kış turizmine elverişli
Rumenler, Macarlar, Almanlar,Ruslar, Yunanlılar ve İtalyanların bir arada yaşadığı şehir.
Baraşov' da aynı zamanda Kont Drakula'nın yaşadığına inanılan Bran şatosu ve çeşitli kaleler bulunmaktadır. Bükreş'e 166 km uzaklıktadır.



                                                       Kont Dracula Şatosu
                     ROMANYALI PRENS VLAD TEPEŞ  (1431 – 1476/77)
       Romanya’da gerçekten hakkında vampir dedikoduları çıkan bir prens var: Vlad Tepeş. Ama biz kendisini daha çok, 20.000 Osmanlı askerini kazığa oturtarak öldüren, Fatih Sultan Mehmet’e kafa tutan, sadistliği ile meşhur Kazıklı Voyvoda olarak biliyoruz. İnsanları oturttuğu kazıkların altına fıçı koyup, biriken kanları içtiğiyle ilgili rivayetler çıktığından vampir olduğu düşünülürmüş.
      Tepeş,  Romanya’nın bir bölgesi olan Eflak (Wallachia) kralının oğlu. Osmanlı, ona vergi ödemesi karşılığında babasının krallığın başında kalmasına izin veriyor. Karşılığında da kralın iki oğlunu rehin alıyor. Tokat’a götürülen çocuklar, şehzadelerle birlikte Kuran, Türkçe ve askeri nizam öğreniyorlar.
      Sonra, iki kardeşin öyküsü Türk filmlerini aratmayacak şekilde gelişiyor: Biri (Radu) başarıyla devşiriliyor,  islamiyeti kabul edip, daha sonra geldiği topraklara (Eflak) bir Osmanlı derebeyi olarak atanıyor. Diğer kardeş (Vlad Tepeş) ise, azılı bir Osmanlı düşmanı olup, hayatını, hem kardeşi , hem Osmanlı ile savaşarak geçiriyor.
       Avusturya-Macaristan’ın kendisine başka bir amaçla verdiği orduyu fırsat bilip, Eflak’a giriyor ve krallığını ilan ediyor. Fatih, ona madem yönetici sensin, vergini ver diyor. Vergi vermek Osmanlı toprağı olduğunu kabul etmek olduğu için, bu isteğe Fatih’in elçilerini kazığa dikerek cevap veriyor. Bunun üzerine, Fatih 1.000 atlı yolluyor. Vlad onlara sürpriz bir baskın yapıp, onları da kazığa dikiyor.
Bu kadar ateşle oynadığı yetmezmiş gibi, bir de  Türk sipahisi kılığında Osmanlı kamplarına sızıp, Sırbistan’dan Karadeniz’e kadar olan 23,884 askeri öldürüyor.
Fatih Sultan Mehmet, bu sefer 90.000 asker daha gönderiyor! Tepeş küçük sürpriz saldırılarla bir gecede 15.000 askeri öldürünce Fatih artık dayanamayıp, kendi çıkıp geliyor. Osmanlı ordusu, Eflak’ın başkenti Târgovişte’ye ulaştığında, Fatih Sultan Mehmet’i “kazıklanmış insanlar ormanı” bekliyor. 3 km x 1 km’lik bir alanda, kazığa oturtulmuş 20.000 Osmanlı askeri, kadın ve çocuk cesedi ile karşılaşıyor. Orduda büyük moral çöküşüne neden olsa da Tepeş’i püskürtüyorlar.
Vlad, Eflak’ı bırakıp, Moldova’ya çekilmek zorunda kalıyor ama  savaş devam ediyor. Fatih, savaşı bitirme görevini Vlad’ın öz kardeşi Radu’ya veriyor. Radu, Vlad’ın son kalesi olan Poenari Kalesi’ni de alıyor, ve Vlad kaçıyor.
Macar kralı ile beraber Osmanlı’ya karşı iş yapmayı bekleyen Tepeş’i, Macar kralı  hapise atıyor.
14 yıl sonra tekrar Eflak’ın başına geçme girişimi oluyor. O zamanki Osmanlı derebeyi ve ordusu Vlad’ı görünce kaçıyor, ama daha sonra Osmanlı ordusu gelip, tekrar derebeyini başa geçiriyorlar. Vlad Tepeş’in kellesini de, bozulmasın diye bala koyup, Fatih Sultan Mehmet öldüğünden emin olsun diye İstanbul’a yolluyorlar.
Bu kadar ateşle oynadığı yetmezmiş gibi, bir de  Türk sipahisi kılığında Osmanlı kamplarına sızıp, Sırbistan’dan Karadeniz’e kadar olan 23,884 askeri öldürüyor.
Fatih Sultan Mehmet, bu sefer 90.000 asker daha gönderiyor! Tepeş küçük sürpriz saldırılarla bir gecede 15.000 askeri öldürünce Fatih artık dayanamayıp, kendi çıkıp geliyor. Osmanlı ordusu, Eflak’ın başkenti Târgovişte’ye ulaştığında, Fatih Sultan Mehmet’i “kazıklanmış insanlar ormanı” bekliyor. 3 km x 1 km’lik bir alanda, kazığa oturtulmuş 20.000 Osmanlı askeri, kadın ve çocuk cesedi ile karşılaşıyor. Orduda büyük moral çöküşüne neden olsa da Tepeş’i püskürtüyorlar.
Vlad, Eflak’ı bırakıp, Moldova’ya çekilmek zorunda kalıyor ama  savaş devam ediyor. Fatih, savaşı bitirme görevini Vlad’ın öz kardeşi Radu’ya veriyor. Radu, Vlad’ın son kalesi olan Poenari Kalesi’ni de alıyor, ve Vlad kaçıyor.
Macar kralı ile beraber Osmanlı’ya karşı iş yapmayı bekleyen Tepeş’i, Macar kralı  hapise atıyor.
14 yıl sonra tekrar Eflak’ın başına geçme girişimi oluyor. O zamanki Osmanlı derebeyi ve ordusu Vlad’ı görünce kaçıyor, ama daha sonra Osmanlı ordusu gelip, tekrar derebeyini başa geçiriyorlar. Vlad Tepeş’in kellesini de, bozulmasın diye bala koyup, Fatih Sultan Mehmet öldüğünden emin olsun diye İstanbul’a yolluyorlar.

DRACULA İSMİ NEREDEN GELMİŞ?

Vlad Tepeş’in babasının adı Vlad Dracula. Drakula ejderin ya da şeytanın soyu demek. Krala İslam’a (ve Osmanlı’ya tabi ki) karşı savaşan Alman şövalye topluluğunca verilen bir isim bu. Babasının oğlu olarak Tepeş’ten de Vlad Dracul olarak bahsedilirmiş.





























Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Üç kozalak iki taş

                                                                                           Spderman                                         ...